11 Eylül'de ''Disney ve Anneler'' buluşmasında çok keyifli bir gün geçirdik. O gün için daha önceden yapılmış bütün programlarımı iptal ettim; zira Üstün Dökmen'in de katılımıyla gerçekleşecek ve benim için gerçekten çok önemli olan bu konuyu kaçıramazdım!
İlk bölümde Disney Pazarlama Direktörü Armağan Milli'den Disney'in içeriklerinde sunduğu değerleri ve Türkiye hedeflerini dinledik. Armağan Hanım kendi oğlundan da verdiği örneklerle çizgi filmlerin hayatımızda olan yerini bizlerle paylaştı.
Oğlunun brokoli yemesini sağlayan bir karakter varken hangi anne bunu paylaşmaz ki? :)
İkinci bölümde Üstün Dökmen'in masallar ve çizgifilmler ile ilgili yorumlarını içeren konuşmayı dinledik. Üstün Dökmen çocukların hayatı deneyimleyerek yaşaması gerektiği görüşünde. Hayatı normal akışında yaşarken anlattığımız masallara veya izlediğimiz çizgifilmlerden çocuklarımıza bir takım olumlu değerler kazandırmak istiyorsak içerikleri onlarla beraber izleyip üzerine konuşmamız gerekiyor. Çocuk bir çizgifilm izleyerek belirli bir seviyede bir farkındalığa sahip olabiliyor; fakat bu kalıcı bir şey olmuyor. Kalıcı olması için bunları birer ''sohbet konusu'' haline getirmemiz gerekiyor. Örneğin hepimizin çok iyi bildiği Sindirella’yı çocuğunuza anlattınız, sonrasında hikayeyi bitirip devam etmek yerine çocuğun bu hikayeden anladıklarını sormak, hikayenin vermek istediği mesajın
iletişimini çocuğumuzla kurmamız gerekiyor.
Benim çizgi filmler konusundaki fikrime gelince...
Efe doğduktan sonra ''TV'yi kapatalım'' paniği yaşamadık evde. Efe'nin televizyona bir ilgisi olmadığını görünce daha da rahatladık, kurallar koymak durumunda kalmadık. 2 yaşına geldikten sonra ufak ufak ilgilenmeye başladı televizyonla. İşte bu noktada bir anne olarak ben de elimden geldiğince araştırarak, irdeleyerek seçmeye çalıştım izlediklerini.
Benim bu noktada Disney markasına güvenim sonsuz!
Etkinlik sırasında sizlerden gelen soruları elimden geldiğince cevaplamaya çalıştım. En çok gelen ''Çizgifilmlerin subliminal mesaj verip vermediği'' konusunu Armağan Milli'ye sorduk. Kendisi bunun bir aslı olmadığını söylerek bunların hiçbir kanıta dayanmayan şehir efsaneleri olduğunu iletti. Bu
noktada kendisine katılmayanlarınız olacağını düşünerek şunu söylemek isterim ki televizyonu oyalayıcı olarak görmekten ziyade, çocuklarınızla kaliteli vakit geçirme aracı olarak kullanırsanız anneler olarak hangi içeriklerin onlara yarar sağladığına sağlıklı bir şekilde karar verebilirsiniz.
Biz yeni neslin anneleri olarak çocuklarımıza her türlü eğitimi, gelişimi zaten sağlamaya çalışıyoruz. Ancak çocuklarımızın hayatında eksik bir şeyler kalıyor ister istemez. Bu bizim oluşturabileceğimiz
bir şey değil. Bunun ismi ''Sihir''; işte ben tam da bu noktada belirli limitlerle izlenen televizyonun çocuklarımıza yarar sağladığı görüşündeyim. Disney bu sihri sadece yaratmıyor bunu hikaye anlatım
gücüyle de birleştiriyor. En önemlisiyse bize ''ailecek'' zevk alabileceğimiz bir ortam oluşturuyor.
Çizgifilm deneyimlerine yeni başlayacak aileler için ufak bir tavsiyem olacak. Disney Channel'da haftaiçi her gün saat 16:00’da ekrana gelen ''Miles Yarının Ötesinde'' yi kaçırmamanızı öneririm!NASA astronotları danışmanlığında oluşturulan; çocuklara bilim ve uzay hakkında ilginç bilgiler vermenin yanı sıra ailenin önemi, problem çözme ve yardımlaşma konularında mesajlar aktaran bu yepyeni ve macera dolu çizgi film ailecek keyif alabileceğimiz güzel bir deneyim sağlıyor. Keyifle izliyoruz :)
Sevgiler
Paylasananne
5 Ekim 2015 Pazartesi
13 Ağustos 2015 Perşembe
Merhaba Bezsiz Hayat ! :)
Efe 18 aylık
olduktan sonra Fiherprice’ın şu şarkı çalan, alkışlayan lazımlıklarından
edindik bir tane. Efe’yi zorlamadan dönem dönem çıkardık lazımlığı. Gerçekten
de bir kaç defa kakasını yaptı lazımlığa (sanırım müzik ve alkışları duymak
içinJ) İşine gelmediğinde de bezine
yapmaya devam etti. Daha zamanımız olduğunu bildiğim için hiç zorlamadım; ancak
özellikle haftasonları evde olduğumuz zaman lazımlık fikrine alıştırmaya
çalıştım Efe’yi.
Gelgelelim 2
yaşını doldurduktan sonra Efe’den aldığım sinyaller bez işini acilen çözmemiz
gerektiğini bana gösterdi. Bir kere
kaçıp gizli köşelerde yapmaya başladı tuvaletini, eli sürekli bezinde
çekiştirip duruyor ve bezden sıkılıyordu, bunun dışında bir bez bağlamanın
neredeyse yarım saat sürdüğünü ve ağlama krizleriyle sonuçlandığını da çok defa
paylaşmıştım… 2 yaş doktor kontrolümüzde doktorumuza bu durumdan bahsedince
elimi çabuk tutmam gerektiğini söyledi. Zira çocuk bezi istemiyorsa hemen
alıştırmakta fayda varmış yoksa bezin çıkmayacağını düşünüp bu işi 3 buçuk
yaşlarına kadar uzatabilirmiş. Gerekli onayı da aldığımıza göre macera başlasın
dedik.
Ben çalışan
bir anneyim. Haftaarası Efe kreşe gidiyor. Bez bırakma olayının sorumluluğunu
kreşe veremezdim ve tabii bir anne olarak bu kadar özel ve önemli bir durumda
çocuğumla bizzat ilgilenmek istedim bu sebeple hem babasının hem benim evde
olduğumuz bayram dönemini seçtim. Eşi dostu arayıp kutsal bir sebeple bayram
ziyaretlerine gelemeyeceğimizi açıklayıp özürlerimizi de diledik J
İnstagramdan
arkadaşım olan Hande’nin bezi bırakma konusunda çok katkısı oldu bana. Buradan
ona teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Onun oğluna uyguladığı yöntemi aralarda az
buçuk değiştirerek uyguladım ben de Efe’ye. Bunları basamak basamak sizlerle
paylaşmak isterim. Umarım sizin de işinize yarar.
1-Hazırlık: Bezi bırakmadan önce hem somut hem
de manevi bir hazırlık aşaması gerek. Önemli olan bu iki aşamayı da çocuğunuzla
birlikte yapmak. Bez bırakma olayını günler öncesinden Efe’ye anlatmaya
başladık. Sebeplerini söyledik. Çişini kakasını kaçırırsa kızmayacağımızı ama
onun da bize yardım etmesi gerektiğinden bahsettik. Daha sonra Efe’yle birlikte
alışverişe çıkıp yeni iç çamaşırları, tuvalet adaptörü, kitaplar aldık.
Bunların hepsini Efe’ye seçtirdik.
2-Bezi bırakma konusunda net olmak: Bezi bir takıp bir çıkararak
tuvalet eğitimi olmuyor. Çocuğun altında bez varken ‘’çişin kakan gelince söyle’’
demek yetmiyor. Bezi hayatınızdan tamamen çıkarmanız şart! Bunu da öyle basit
bir şekilde yapmamalı ufak da olsa şaşaalı bir hale getirmelisiniz. Biz evde
ailecek bezlerimizi çöpe attık. Efe’yi alkışladık artık büyüdüğü için. Bir
birimize sarıldık. Ufak bir kutlamaydı anlayacağınız J
3-Tuvalet yapma alan seçenekleri
yaratmak: Efe’yi 18
aylıktan beri tuvalet konusunda gözlemledim. Bir kaç defa tuvalete yapmak
istediği oldu bir kaç defa da ısrarla lazımlığını istedi. Tuvalet eğitimine
başladığımızda hem tuvalete oturağını koyduk hem de lazımlığını her saniye
olduğumuz alanda tuttuk. Çişi veya kakası geldiğinde kendisi nereye isterse
oraya gitti. (Tuvalet eğitiminin sonuna doğru lazımlığı hiç istemiyordu sadece
tuvalete yapmaya başladı. Şu anda da dışarısı dışında lazımlık hayatımızdan
çıktı)
4-Tuvalet sonrası tebrik,ödül:
Efe’ye ‘’Teddy İle Tuvalette’’ isimli kitabı aldık. Bu kitabın sonunda
bir ‘’Tuvalet Eğitim Çizelgesi’’ var. Tuvaleti başarıyla kullandım, klozetin
kapağını kapadım, sifonu çektim ve ellerimi yıkadım gibi aşamalardan oluşan bu
çizelgeyi her tuvalet yapışının sonrasında stickerlarla süsledik. Hem oraya bir
şeyler yapıştırmak hoşuna gitti hem de tuvaletin sadece çiş veya kaka yapmaktan
ibaret olmadığını, sifonun el yıkamanın da bununla olan ilişkisini çözdü. Tabii
tuvaleti her kullanışından sonra ailecek alkışlamalarımızı, bir birimize
sarılmalarımızı söylemiyorum bile J
5-Yavaş başlamak, hızlanmak, hataya
olanak tanımak:
Çocuğunuzu tuvalet eğitimine başlattığınız gibi tuvaleti her geldiğinde size
haber vermesini beklememelisiniz. Sonuçta iki sene boyunca bez takan bir çocuk
var ve tuvaletinin geldiğini anlamayı yeni öğreniyor. O yüzden ilk gün Efe’ye
15 dakikada bir çişin var mı kakan var mı diye sorduk. Yok dese bile ara çok
uzadıysa tuvalete oturtup yapmayı dene dedik (her seferinde de yaptı). İkinci
gün bu arayı biraz daha uzattık. Üçüncü günse sorma aralığımızı saat başı-bir
buçuk saat başı bir hale getirdik ki en çok kaçırmasını da bugün yaşadı. Ve çok
fazla yere, çamaşırına çiş kaçırdığı günün ertesi günü yani 4. Günde artık
tuvaleti geldiğinde söyler bir hale geldi. Bu da bana aslında tuvaletini
kaçırmasının eğitimin önemli bir tarafı olduığunu göstermiş oldu. Muhtemelen biz onu sürekli tuvalete götürmeye
veya hatırlatmaya devam etseydik kaçırmanın rahatsızlığını farkedemeyecekti.
6-Geceleri: Efe’ye daha ilk günden akşam
uyumadan önce ‘’Sen artık büyüdün bez takmıyorum akşam uykuna bezsiz gidiyorsun’’
diye hatırlattık. Ancak Efe uyuduktan sonra ona hissettirmeden bezini taktık.
Zira gece çok çiş yapan bir çocuk olduğu için sıklıkla kalkacağımızı tahmin
ediyorduk. Uykusunu almaması bir sonraki gün tuvalet eğitimine odaklanamamasına
sebep olabilir gibi düşündük o yüzden bu durumu beklemeye aldık. Sabah da o
uyanmadan bezi çıkardık. Gündüz tuvaletlerimizin hallolmasıyla birlikte Efe
sabahları da kuru bir bezle uyanmaya başladı. Bunun bir işaret olduğunu anlayıp
gece bez takmamaya başladık. İlk akşam Efe’yi uyandırıp tuvalete götürdüm;
ancak kıyamet koptuğu için durumu akışına bırakmaya karar verdik. Bir iki akşam
çişini kaçırsa da sonraki sabahlar kupkuru kalkmaya başladı. Kalktığı gibi ‘’gece
hiç çişimi yapmadım!’’ diye kendi kendini tebrik ediyordu J
7-Olumsuz duygularınızı çocuğa
yansıtmamak: Efe
tuvalet işini tam olarak 6 günde çözümledi, çişi ve kakayı aynı anda. Bu kadar
kısa sürede başarmamıza rağmen o 6 gün içerisinde özellikle kakasını kaçırdığı
zamanlarda içten içe dehşete düştüğüm zamanlar tabii oldu. 3.gün toplam 10 çiş
yaptıysa 9unu halıya, yere, bahçeye yapmış olması anne baba kaçamak bakışlar
atmamıza sebep oldu bir bir birimize. Ancak o ‘’Acaba yapabilecek miyiz?’’
duygumuzu Efe’ye hiç yansıtmadık. Kaçırdığı zamanlarda ‘’Çok normal, böyle
şeyler olabilir bir dahakine hatırlamaya çalış bize söyle.’’ dedik. Kendisi
yerdeki çişten rahatsız olunca hemen temizleyip ‘’Bir şey yok ki bak sildik
bitti bile’’ dedik. Etrafın veya Efe’nin kirlenmesini bir sorun haline
getirmedik, Efe’yi asla huylandırmadık, korkutmadık. Bence o da bu sebeple sürecin bu şekilde
işlediğini anladı ve bize uyum sağladı.
Benim oğlum
bu işi 6 günde halletti. Bunu çok daha kısa sürede halledenleri de duydum 3
hafta-1 ay gibi bir süre boyunca uğraşanları da…Çocuğunuzun hazır olduğunu
düşünüyorsanız günlere çok fazla takılmamanız gerekiyor. Biz yetişkinlerde bile
yeni bir alışkanlığa uyum sağlamamız 2 hafta sürüyor, siz düşünün… Eğer bu işe
gerçekten başlayacaksanız yorulup isyan edip bıraktığınız takdirde hem olayı
sil baştan yaşamanız gerekiyor hem de çocuğunuza tuvaleti,lazımlığı
kullanmadığı takdirde her zaman bir kaçış yolu olduğunu,beze geri
dönebileceğinizin mesajını vermiş oluyorsunuz.
Umarım sizin
hikayenizde kısa sürede bizimki gibi mutlu sonla biter J
Sevgiler
Paylasananne
29 Haziran 2015 Pazartesi
Aslında Hepimizin Bir Dolu Mavisi Var...
Özge Uzun’u bundan belki 2 sene önce rastgele televizyon
izlerken bir kanalda yaptığı röportajında gördüm ilk... Oğlu Dağhan’dan ve bu
süreçte yaşadıklarından bahsediyordu. Aslında tam olarak Dağhan’dan da
bahsetmiyordu. Türlü sıkıntılı süreçten geçen annelerden, eğitim verilen
yerlerin azlığından bahsediyordu. Bir okula gidildiği anda ‘’Çocuğunuz zarar
verir mi diğer çocuklara?’’ tarzında sorularla karşılaşan aileleri, bunun karşılığında
da aslında özel durumlu bu çocukların ailelerinin ‘’Acaba diğer çocuklar benim
çocuğuma zarar verir mi?’’ diye endişelendiğini anlatıyordu. Direk Dağhan ile
ilgili bir soru yöneltti röportajı yapan kişi. ‘’Dağhan’ın yanında bunları
konuşamam, Dağhan ne konuştuğumuzu anlıyor.’’ dedi Özge Uzun. Kızgın değildi
bunu söylerken tam aksine o zaman tam olarak anlamlandıramadığım bir ‘’Gurur’’
vardı oğluna karşı duyduğu… Dediğim gibi 2 sene önceydi o yüzden bir kısmını
eksik bir kısmını fazla hatırlıyorum belki. Ancak emin olduğum bir şey var ki o
gün bu 2-3 dakikalık görüntüleri izledikten sonra hiç aklımdan çıkmadı bu anne.
Ben Efe’nin koliğiyle, diş çıkarmalarıyla, uyumamalarıyla
uğraşıp kendimi depresyondan depresyona sürüklerken bu denli güçlü duruş
sergileyen bu kadına hayranlık duymamak elde değildi.
Bir kaç ay önce ancak bir fırsat buldum ve hemen siparişimi
verdim. ‘’Sizin Hiç Maviniz Var Mı?’’ kitabını okumak, bir kaç dakika
içerisinde bu denli güçlü olduğuna emin olduğum bu kadının,bu annenin hayatını
onun satırlarından okumak için can atıyordum. Gerçekten de bir çırpıda okudum
kitabını. Bir çok duyguyu bir anda hissettim okurken. Hüzünlendim, kızdım,
şaşırdım, mutlu oldum hatta kahkaha attığım satırlar bile oldu… Hissetmediğim
tek duyguysa ‘’ah ah vah vah’’ duygusuydu. Yaşadığı bu sürpriz sürece karşı ‘’Ah’’
demeyen, bunun yerine en büyük sürprizin onu seçmiş olan bu canı en doğru
şekilde yetiştirmek olduğuna inanan bu kadına üzülmek benim harcım mıydı?
Bu yazıyı uzun süredir yazmayı düşünüp bir türlü
bilgisayarın başına oturamamıştım ta ki düne kadar. Dün akşam Efe’yi uyuturken
türlü çığlıklar, tepinmeler eşliğinde güç bela geçtik yatağımıza. Her şey iyi
yoluna girdi uyku saati geldi derken Efe tam elmacık kemiğime kafa attı.! Evet
kafa attı! Gözlerimin önünde 100 tane yıldız dönmeye başladı. İnsan doğası canı
yandığında refleks gösteriyor ister istemez; ancak çocuğun olunca bir tık
engelleyebiliyorsun o refleksi. Normalde başka biri bana böyle bir şey yapsa istemsiz
veya istemli olarak bir tane vururdum elbet, yalan yok. Kendimi tuttum derin
bir nefes aldım; ancak engelleyemedim bas bas bağırdım Efe’ye. ‘’Nasıl bir
çocuksun sen?’’ dedim sonra da ‘’Neden normal davranmıyorsun?’’ diye de
ekledim. Bunu dememle kapıyı kapatıp yan odaya kaçmam bir oldu tabii.. Nasıl
çıktı ağzımdan böyle bir söz? Nasıl dedim çocuğuma böyle bir şey? Sonra düşünceler başladı elbet…
Herkesin aynı süreçlerden geçtiği düşüncesi. Kimilerinin de benim kırk yılın
başında yaşadığım bu durumu aslında her gün tecrübe ettiği… Ve tabii Özge Uzun
geldi hemen aklıma. Dağhan’ın çığlıklarını,çimdiklerini,tekmelerini anlattığı o
süreçler. Bunlar Dağhan’ı normal dışında bir çocuk yapmıyordu ki! Onun özelliği
içerisinde verdiği özel tepkilerdi bunlar ve bizim anneler olarak ‘’özel’’
olmaya en yaklaştığımız anların aslında onların bu süreçlerinde sakince
ayaklarımız üzerinde durabildiğimiz gerçeği…
‘’Bir masa. Saçı dağılmış bir anne, şortlu bir baba. Bir
spiderman bir de balerin. Ağızlarında menemen…. Ve ben çocuklarıma bakıp
şükrediyorum.’’
Bu Özge Uzun’un satırları kitaptan.
Sanmayın ki yaşamış bunu hayır bu onun hayali…
Benim ve bir çok anneninse gerçeği…
Farklılıksa bizim dağınık saçlara çok takılmamız… Takılırken
de anı sürekli kaçırmamız.
Aslında bu cümlede tek bir gerçek var bence, o da ‘’Şükretmek!’’
Kalemine sağlık Özge Uzun,
26 Mayıs 2015 Salı
Annem! Ruhum! Aşkım! Yasaklı olan tüm kelimelerle yani...İyi Ki Doğdun!
2 yaşında.
2 senedir hayatımızda yani.
Karnımdaki dönemi, öncesinde ona sahip olmak için verdiğimiz
kararı da sayarsanız 3 sene.
Dile kolay.
Bir yandan 22 sene gibi, 33 sene gibi…
Sonra onu her özlediğinizde 2 saat gibi... 3 saat gibi…
İşte böyle bir şey anne olmak. Zamanın dokunamadığı tek yer.
Büyüyen ama yaşlanmayan yegane duygu.
Geçen sene bu zamanlar kurduğu tek tük cümleler vardı,
paytak paytak iki saniyede bir yere düşen bir yürüyüşü vardı, kat kat tombik
bacakları vardı…
Bu seneyse ‘’Seni seviyorum anne!’’ diyerek içimi titreten
cümleleri var, yürümeyi unutmuş sürekli koşan ayakları var, uzayan bir boyu
dolayısıyla zayıflayan bacakları var…
Her şey değişiyor yani… Her şey farklılaşıyor…
Sevgimiz mi?
O sabit işte. Her gün aynı büyüklükte. Kimi zaman gözlerimi
dolduracak kadar, kimi zaman beni sadece gülümseten; ama işte kalbimi günün her
saniyesinde tir tir titreten!
Heyecanlıyım…
Umutluyum…
Gururluyum…
Cümlelerim bir yandan patır patır, bir yandan da boğazımda
düğüm düğüm…
İyi ki doğdun oğlum!
İyi ki bu dünyaya benim çocuğum olarak geldin!
Seni seviyorum!
Annen
27 Nisan 2015 Pazartesi
Annelere Bir Mucizeden Bahsetmek İstiyorum Bugün: Tots&More!
2 ay oldu.
Tots&More markasının kurucusu Serpil
Poyraz’dan şahane bir hediye geldi bize.
Efe’yle bana bir örnek kehribar kolyeler.
Öncelikle bir örnek olayına çok sevindim
ben. Derinliğine inmedim olayın pek. Erkek annesi olunca ihtiyaç duyuyorsunuz böyle
şeylere :) Aynı kıyafetler, takılar hoşunuza gidiyor. Hemen taktık
resimler çektik birlikte :) Efe önlük takmayı bile sevmez; ancak şansıma mıdır nedir pek
bir sevdi kolyesini. Banyoda çıkarmadı, uyurken çıkarmadı. ‘’Kolyemi alma’’ dedi. Almadım. 2 aydır
kolyesiyle geziyor hala. Geçen gün fotograf çekimimiz vardı, güç bela
çıkarttım. Ufak bir kriz de yaşadık, atlattık tekrar taktık. Bunlar olayın Efe
boyutu tabi bir de benim boyutu anlatayım sizlere.
Bu satırları yazarken popomu kaşıyıp
tahtalara vuracağım öncelikle onu söyleyeyim. Siz de derinden bir
‘’Maşallahhhh’’ deyin lütfen :)
Efe’nin diş süreci baştan beri ancak
‘’Felaket’’ kelimesiyle tanımlanabilir. Diş ateşi 38’i geçmez derler ya! Geçer!
Biz 40 gördük köpek dişlerinde. Diş çıkarırken ihtimaller vardır ya.. Kulak
iltihapları, bağırsak bozuklukları, mide bulantıları… Biz hepsini yaşadık!
Tots&More kolyemiz geldiğinde de bu sürecin içindeydik biz. Benim gibi ilaç
vermeyi neredeyse zehir vermek olarak gören bir insan Efe’yi haftanın yarısında
ağrı kesicilerle idare etmeye çalışıyordum. O kadar zor, yaşamadan
bilemezsiniz.
Gelelim kolyeyi taktıksan sonrasına (işte
buradan sonra başlıyoruz maşallahlara:=))
Efe kolyesini taktığından beri biz hiç bir
diş sıkıntısı yaşamadık! Kısa, net! Yaşamadık! Bilimsel boyutu beni aşıyor,
açıklamaları röportajda; ancak ben bir anne olarak hayatımın mucizesi yaşamaya
devam ediyorum. Sadece o da değil! Benim çocuğum gibi haftada 1 defa hasta olan
bir çocuk 2 aydır hastalık ne bilmedi.
Tesadüfse inanılmaz bir tesadüf olmalı bu.
Değilse de…
Aşağıdaki yazıyı sindirerek okumanızı rica
ederim.
Ben ürünlerinden kehribar kolyeyi tecrübe
ettim bir tek, giriş o yüzden. Ama sanmayın Tots&More sadece kolye satışı
yapıyor. Onlar aslında tam anlamıyla anne-baba&çocuk dostu bir marka!
Tots&More fikri nasıl oluştu nasıl gelişti
biraz bahseder misin?
Hikaye klasik :) bebeğiyle daha fazla vakit geçirmek isteyen bir annenin, profesyonel iş yaşamına belli bir süre ara verme kararıyla nüveleri atıldı Tots&More'un. Yoğun iş hayatından gelen kadın "Yeter artık bu kadar da değil, zaten geç anne olmuşum, bebeğimi kimselere bırakmam" dedi ve kendini evine ve bebeğine adadı. E ama yine de bir şeyler vardı eksik gibi, hani değil de eksik gibi..neydi, neydi o? Üniversite yıllarından beri koşturuyor olunca, her ne kadar bebek bakımı oldukça yorucu olsa da, rahat duramadım, kendimi boşlukta hissettim iş anlamında. İşte bu süreçte, kızımdan ayrılmadan ne yapabilirim sorusundan hareketle doğdu Tots&More. Hamileliğimde farkına vardığım organik bebek giysileri konusunda bir şeyler yapmak istedim. Oldukça önemsediğim bebek ve bebek sağlığına hizmet edecek olmak fikri beni mutlu etti.
Ürünlerde en çok dikkat ettiğiniz özellik nedir?
Bir defa çıkış noktamız sağlık ve sağlıklı ürünler, çevreye saygı, gezegenimizin geleceğine katkı olunca, elbette sağlıklı olmak ekseninde organik ve doğa dostu ürünler var hizmet yelpazemizde. Ürünlerimizin sertifikalı olması en hassas noktamız. Örneğin tekstil ürünlerimiz %100 organik pamuktan ve bu konuda en önemli sertifikasyon olan GOTS (Global Organic Textile Standarts) sertifikasına sahip ürünlerdir. GOTS sertifikalı ürünlerde, sertifika numarası, ürünü imal ettiğiniz pamuğun hangi tarladan ne zaman toplandığı, nasıl ve nerede iplik haline getirildiği ve nasıl ve nerede nihai ürün haline getirildiği kayıtlarına ulaşmak mümkün. Yani ürünlerin deyim yerindeyse seceresi çıkartılıyor.
Yine satışını yaptığımız ürünler arasında, organik tekstile inanmış, bu felsefeye gönül vermiş müşterilerimizin ihtiyacı olabilecek tamamlayıcı ürünleri de bulunduruyoruz. Örneğin yıkama çözümleri, bakım ürünleri gibi. Bunlar da alanında sertifikalı ürünlerdir. Ahşap ve organik yünden oyuncaklarımız var, boyaları, Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiş, insan sağlığına zararı olmayan boyalardır.
%100 Baltık kehribarı bebek ve yetişkin kolyelerimizde de sertifika ile beraber, ürünlerin gerçek baltık kehribarı olduğunun tek objektif kanıtı olan laboratuvar onayı sunuyoruz.
Hikaye klasik :) bebeğiyle daha fazla vakit geçirmek isteyen bir annenin, profesyonel iş yaşamına belli bir süre ara verme kararıyla nüveleri atıldı Tots&More'un. Yoğun iş hayatından gelen kadın "Yeter artık bu kadar da değil, zaten geç anne olmuşum, bebeğimi kimselere bırakmam" dedi ve kendini evine ve bebeğine adadı. E ama yine de bir şeyler vardı eksik gibi, hani değil de eksik gibi..neydi, neydi o? Üniversite yıllarından beri koşturuyor olunca, her ne kadar bebek bakımı oldukça yorucu olsa da, rahat duramadım, kendimi boşlukta hissettim iş anlamında. İşte bu süreçte, kızımdan ayrılmadan ne yapabilirim sorusundan hareketle doğdu Tots&More. Hamileliğimde farkına vardığım organik bebek giysileri konusunda bir şeyler yapmak istedim. Oldukça önemsediğim bebek ve bebek sağlığına hizmet edecek olmak fikri beni mutlu etti.
Ürünlerde en çok dikkat ettiğiniz özellik nedir?
Bir defa çıkış noktamız sağlık ve sağlıklı ürünler, çevreye saygı, gezegenimizin geleceğine katkı olunca, elbette sağlıklı olmak ekseninde organik ve doğa dostu ürünler var hizmet yelpazemizde. Ürünlerimizin sertifikalı olması en hassas noktamız. Örneğin tekstil ürünlerimiz %100 organik pamuktan ve bu konuda en önemli sertifikasyon olan GOTS (Global Organic Textile Standarts) sertifikasına sahip ürünlerdir. GOTS sertifikalı ürünlerde, sertifika numarası, ürünü imal ettiğiniz pamuğun hangi tarladan ne zaman toplandığı, nasıl ve nerede iplik haline getirildiği ve nasıl ve nerede nihai ürün haline getirildiği kayıtlarına ulaşmak mümkün. Yani ürünlerin deyim yerindeyse seceresi çıkartılıyor.
Yine satışını yaptığımız ürünler arasında, organik tekstile inanmış, bu felsefeye gönül vermiş müşterilerimizin ihtiyacı olabilecek tamamlayıcı ürünleri de bulunduruyoruz. Örneğin yıkama çözümleri, bakım ürünleri gibi. Bunlar da alanında sertifikalı ürünlerdir. Ahşap ve organik yünden oyuncaklarımız var, boyaları, Avrupa Birliği tarafından kabul edilmiş, insan sağlığına zararı olmayan boyalardır.
%100 Baltık kehribarı bebek ve yetişkin kolyelerimizde de sertifika ile beraber, ürünlerin gerçek baltık kehribarı olduğunun tek objektif kanıtı olan laboratuvar onayı sunuyoruz.
Tots&More markasının ürün gamında da bulunan kehribar diş kolyeleri son zamanlarda çok popüler. Takipçilerden her gün sorular alıyorum bu konuda, hepimizin ortak derdi sonuçta ‘’diş çıkarma süreci’’, bize biraz bu kolyelerden ve işlevinden bahseder misin?
Elbette, 2011 yılında Kehribar diş kolyeleri ile ülkemiz anne ve bebeklerini tanıştırdık, o gün bu gündür binlerce bebek bu kolyelerden kullandı ve kullanıyor. Kolyelerimiz, Baltık Kehribarından yapılmış olup, Litvanya orjinlidir. Baltık kehribarının sırrı boncukların içinde gizli. İçeriğindeki süksinik asit (ya da diğer adıyla amber asidi), asırlardır Avrupa, Uzakdoğu ve Baltık Ülkelerinde doğal bir antibiyotik olarak bilinmekte ve kullanılmakta. Kehribarın içinde doğal olarak bulunan bu asit, kehribar boncuğu 27oC sıcaklığa ulaştığında açığa çıkar. Bu tam da, kehribardan yapılmış kolye, bilezik, halhal ya da kolye ucunun tenle teması sırasında oluşan sıcaklıktır. Takılan amberin ısısı 36,6 oC’ye kadar çıkar ve doğrudan cilt ve dolaşım sistemine nüfuz ediyor.
Bebek diş boncuğunu taktığında, vücut ısısı bir tür reçine olan amberin içindeki şifalı yağları açığa çıkarır ve bu yağlar cilt tarafından emilerek kan dolaşımına karışır. Kehribar bir taş olmadığından, sıcak ve yumuşak bir dokunuşu vardır. Hafif ve rahat bir kullanımı vardır. Avrupa’da ve Uzak Doğu’da çocuklara kehribar takmak çok eski bir gelenek. Kehribar boğaz, kulak ve mide yanmalarını, enfeksiyonları ve solunum rahatsızlıklarını azaltıcı etkisiyle bilinir. Geleneksel kehribar boncuklarından yapılan takılar diş çıkarmanın yan etkileri olan ağrı, iştahsızlık, mide bulantısı, kulak ağrısı, ateş ve soğuk algınlığı gibi rahatsızlıkların giderilmesinde doğal bir tedavidir. Tabii bir ağrı kesici olan kehribar bebeğinizi rahatlatarak onun ilaç gereksinimini azaltır. Kehribarın antiinfalmatuvar (iltihap sökücü) ve tedavi edici özellikleri klasik tıp tarafından da kabul edilmektedir ve sakinleştirici, ağrı kesici, spazm giderici, balgam söktürücü ve ateş düşürücü etkileri uzun zamandır bilinmektedir. Sadece bebekler için değil, bu özellikleri ile yetişkinlerin de imdadına yetişir. Migren, guatr, astım, bronşlarla ilgili iltihabik durumlar, sindirim sistemi rahatsızlıkları hatta romatizmaların tedavisinde de kullanılmaktadır. Dikkat edilmesi gerek, ağrı nerdeyse kehribarın o bölgeye konması ve ağrının büyüklüğü ile orantılı büyüklükte olması gerektiğidir.
Yetişkinler için de, migren, başağrısı, tiroid, guatr, sindirim sistemi rahatsızlıkları, alerji, bronşlarla ilgili sıkıntıları gidermede etkili olmaktadır. Ayrıca kehribarın negatif elektriği aldığı, kullananı daha dingin ve pozitif yaptığı da bilinmektedir.
Anneler babalar ürünlerin siparişlerini nereden verebilir?
Satışlarımız www.totsandmore.com.tr adresimizden yapılmaktadır.
Tots&More altında yeni ürünler görecek miyiz?
Evet! Bunu oldukça heyecan duyarak söylüyorum; yenilikçi çalışmalarımız devam ediyor olacak. Anne ve bebeklerimizin hayatını kolaylaştıracak, güvenli, sağlıklı ürünlerle karşınızda olacağız.
Kocaman teşekkürler Tots&More :)
20 Nisan 2015 Pazartesi
Muzisyenanne diye biri var, onun bir de okulu var! Etiler Müzik Okulu!
Ne zaman tanıştık hatırlamamıyordum.
Geçen hafta buluşmamızda hatırlattı. Bize yakışır şekilde tanışmışız.
İyi ki de tanışmışız!
Müzisyenanne benim Instagram arkadaşım
aslında. Her görüşmemde Instagram arkadaşım değil de lise arkadaşım gibi
hissettiğim yakınlıkta benim için. Kendisini kısacık tanıtmam gerekse ‘’iyi
insan’’ derim bir de takip ettiğim kadarıyla ‘’iyi anne’’ heh bir de ‘’iyi
öğretmen’’. İnsanlığına, anneliğine
iltifat etseniz çok sevinir ama ‘’iyi öğretmen’’ dediğinizde kızar ‘’Tecrübe
etmeden öğretmenliğim, okuluma iltifat etme’’ der. O kadar mütavazi ama bir o
kadar da kendine güvenlidir yani.
Bu haftasonu ,Pazar günü,
öğretmenliğini de deneyimleme şansım oldu.
Benim düşündüğüm gibi bir öğretmen
miymiş peki? Hayır! Düşündüğümün çok da ötesindeymiş…
Etiler müzik okuluna adımımızı attık ve
bekleme salonuna geçtik. Efe anında bıraktı elimi, bekleme salonundaki
oyuncaklara yöneldi. Ben her zaman okulu
sevmişimdir ama bu sefer ilk defa ‘’Ne yapacağını bilmeden’’ okula giden bir
insan olarak yalan yok stresliydim. Ya Efe uyum sağlamazsa? Ya derste problem
çıkarırsa? Aklımdaki soru işaretleri hemen geçti çünkü bekleme odasında
izlemeye başladım ekrandan canlı olarak bizden bir önceki derste neler
yaptıklarını. İnanılmaz eğlenen anneler, babalar ve bir Ahu… Bir Ahu ki
çocuklardan daha fazla enerjiye sahip onlarla birlikte, onlar için hoplayıp
zıplayıp yüzünden gülücüğü eksik olmayan...
Derse girdik. Ahu arkadaş torpili
yapmadı bana ''Ya anne eşlik edecek ya baba karar verin diğeriniz bekleme
salonuna!’’ dedi, Murat’ı yolladık hemenJ
Hep birlikte bir halka yarattık minderlerimize oturduk. Ortamızda tüller, altında
bir oyuncak ahtapot. Şarkılarımızla onu 1 haftalık uykusundan uyandırdık önce.
Efe ‘’Ben yapmayacağım!’’ dedi. ‘’Peki’’ dedim. Sonrasında her 5-10 dakikada
bir yeni ritm aletleri, yeni müzik aletleri, yeni oyuncaklar, yeni objeler. Ama
konsept öyle ‘’Oyuncağını al coş!’’ değil, her bir objede yepyeni şeyler
öğretiyor müzisyenanne. Sadece çocuklarımıza da değil en başta biz annelere
babalara…
Bir baktım benim oğlan başlamış
ritm tutmaya. O ‘’Yapmayacağım’’ diyen
çocuk sanki haftalardır geliyor buraya. Sonra bir baktım benim oğlanın gözler
hep Ahu’da… Aksi mümkün değil zaten çünkü benim gözler de onda! Bir şarkı
söylüyor, bir cümle kuruyor…Kurduğu cümleyi de şarkı gibi söylüyor. Arada espri
yapıyor, sonra yaptığı espriye önce kendisi patlatıyor kahkahayı...
Her çocuğu tanıyor! Her çocuğu seviyor!
Her hareketini ezberlemiş her çocuğun! Kimin nerede zorlanabileceğini bildiği için hemen destekliyor ‘’Hadiii Efeee, Aferin Ayşeee, Alkışlar sanaaa Ahmet!’’ (isimler tabi ki atmasyonJ) diyor.
Dersin yarım saati bittiğinde sırtımdan terler süzülüyordu. Yüzümde de salak bir gülümseme. Engelleyemiyorum! Oğlum için mutluyum ayrı olay ama ben de eğleniyorum dibine kadar!
Sonra tekrar danslar…Tekrar
şarkılar…
Sonra da bir resim-müzik terapisi.
Herkesin önünde kağıtlar, çiziyoruz sürekli, müziğe göre kağıtları değiştirip
tekrar çiziyoruz boyuyoruz. Müzik bitiyor, Ahu çizen çocukların karakter
tahlillerini yapıyor çizgilerden.
Efe için ‘’Her yere imzasını
atıyor Efe!’’ diyor.
Ben bir anaokulu çocuğu annesiyim.
Yani ilk kez bir yere gittim gaza geldim de yazıyorum sanmayın bu yazıyı. Biz
alışığız ana-çocuk aktivitelerine. Ama yaptığımız her aktiviteyi solda sıfır
bırakır Etiler Müzik Okulu’nun bu dersi, muzisyenanne’nin enerjisi!
Bu işi yapmak için iyi insan
olmak, çocuk sevmek, iyi öğretmen olmak falan yetmez. Ayrı bir olay bu, ayrı
bir yetenek. Biliyorum şimdiden ‘’Mahcup ettin beni’’ diyecek yazımı
okuduğunda. Ama asıl o beni mahcup etti, böyle bir enerjiyi böyle bir birikimi
bana çocuğuma aktarabildiği için…
Programımızı ayarlayabildiğimiz
her haftasonu Etiler Müzik Okulu’ndayız bundan sonra. Sizi de bekleriz.
Birlikte çocuklarımız için mutluluk dolu nice aktivitelere birlikte imza atalım derim ne dersiniz?! Adres:
Etiler Müzik OkuluRumelihisarı Mahallesi Açıkalp Sokak No: 3
34470 Etiler / İstanbulBoğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs
Garaj Kapısı Karşısı
Telefon:
0(212) 287 56 66 - 0(530) 391 17 37Paylasananne
10 Nisan 2015 Cuma
Anneler De Tatil Yapar!
Efe 9 aylıkken ilk defa bir geceliğine bırakıp eşimle
birlikte ufak bir kaçamak yaptık. Efe o zaman meme emiyordu bu sebeple 24
saatliğine bile olsa bırakırken çok zorlanmıştım. Gece kalkıp meme arayacağını
tahmin edebiliyordum veya emmeden uykuya zor geçeceğini… Annemin ve
kayınvalidemin de ısrarıyla ‘’Tamam.’’ dedim.
Zor oldu ama imkansız değildi. Nitekim ben olmadığım için de normalde
yaptığı gibi meme krizlerine girmemişti. Bunun verdiği cesaretle bir kaç kez
daha yine 24 saati geçmeyecek organizasyonlar yaptık. İyi ki de yaptık! Her
birinden sonra kendimizi daha dinç hissettik, sabır depoladık, ilişkimizi
tazeledik…
Aralarda yaptığımız bu kaçamaklar olmasaydı eşimin yeni yıl
hediyesi olarak beni dört geceliğine Londra’ya arkadaşımın yanına gönderme
sürprizine muhtemelen olumlu yanıt veremezdim. Bu sürprizi ilk duyduğumda
açıkçası 1 dakika kadar hiç bir sorumluluğu düşünmedim. Sonra yavaş yavaş
vurmaya başladı gerçekler. Efe’yi sadece 1 günlüğüne bırakmıştım bu zamana
kadar. Bundan daha fazlasına hazır mıydı? Annesi tarafından terkedilmiş gibi
hisseder miydi? Bana küser miydi?
Biraz daha derinlemesine düşününceyse asıl olayın benim
hazır olup olmadığım olduğunu anladım elbette.
Bu tatili iptal etmeyi hiç düşünmedim; ancak akışına da
bırakamadım. Nasıl bir taktik izlemem gerektiğini, dört gece neden gideceğimi
nasıl anlatacağımı hep araştırdım. Başka annelere sordum, bloglar okudum…
Sonucunda da gidişimi gizlemek veya normal bir şeymiş gibi davranmak yerine
önemli bir olay haline getirip her gün anlattım oğluma. Takvimden gideceğim
geleceğim tarihi gösterdim. Gitme sebebimi süslemedim veya ‘’Anne işe gidiyor’’
gibi bir yalan kıvırmadım. Büyük bir insana anlatırmış gibi benim de buna
ihtiyacım olduğunu, babasının bana bu güzel hediyeyi aldığını söyledim. Ben
burada yokken babasının yanında olacağından istediğinde anneannesinin de eşlik
edeceğinden bahsettim. Tatile çıkmadan bir akşam önce ‘’Sabah kalktığında ben
gitmiş olacağım. Anneannen yanında olacak baban da hemen gelecek.’’ dedim.
Hep dinledi… Büyük bir insan gibi, anladığını gösteren
ifadelerle… Kimi zaman ‘’Ben de gelicem!’’ dedi. Bu sefer onu alamayacağımı
anlattım, nedenini söyledim. Gittiğim yerden ne istediğini sordum. ‘’Londra
istiyorum!’’J
dedi. ‘’Londra bir oyuncak değil bir yer.’’ dedim. Düşündü ‘’Top istiyorum.’’
dedi, ‘’Bunu alabilirim’’ dedim.
Murat beni havaalanına bırakıp eve döndüğünde Efe uyanıkmış.
Biz çıktıktan kısa bir süre sonra uyanmış. Babası ‘’Anne’yi bıraktım. Anne
nereye gitti biliyor musun?’’ demiş. Efe ‘’Londra’ya’’ demiş hemen keyfi yerinde
bir şekilde, koca adam gibi, ‘’Salak mıyım arkadaş ben bilmeyeceğim?’’ dermis
gibi…
Tatildeyken telefonla aradım sesini duydum, sesimi duyurdum.
Aralarda kısa videolar çekip yolladım. Ancak skype vb olaylara girmedim,
annesel bir içgüdüyle bunun ikimiz açısından da iyi olmayacağını düşündüm.
Döndüğüm zaman sarılarak karşıladı beni. Hemen sonrasında da
çantalarımı açmaya başladı ‘’Oyuncak?’’ diye sorarak. Biliyordu çünkü, hepsi
aklındaydı. Benim bir yere gittiğimi
gelirken elim boş dönmeyeceğimi biliyordu. Topları çıkardı meydana, ona aldığım
Disney bardaklarından içti suyunu iki gün, aldığım organik atıştırmalık
paketlerini açtı tek tek hepsinden birer ısırık aldı. Çocuktu çünkü, ben nasıl
tatilin keyfini sürdüysem o da dönüşümün keyfini sürüyordu.
Bir yerde okuduğuma göre bana küslük yapabilirdi bir kaç
saat belki bir gün hatta bir kaç gün. Okuduğum yazıda ‘’Eğer her şeyi açıkça
anlattınız ve çocuğunuz da anlattıklarınızdan tatmin oldu ve kızmaya gerek
görmediyse tepki de vermeyebilir.’’ diyordu. Tepki vermedi Efe. Bir tek evdeki
oyuncak uçağına binip binip bana el sallayıp bay bayyyy dedi iki gün boyunca.’’
Nereye gidiyorsun? ‘’ diye sorduğumda ‘’Londra’’ dediJ
Tatilde Efe’yi çok özlediğim ,hatta yanımda kaçırdığım
çoraplarını kokladığımJ,
dakikaları es geçiyorum. Zira bu yazımdaki hedefim sizlere destek olmak,
cesaret vermek. Çocuğunu bırakmak istemeyen anneleri anlayabiliyorum. Belki
sizin için doğru zaman değil henüz. Ancak fırsatı olan, isteyen ama yanlış
bilgilerle donatıldığı için buna bir türlü cesaret edemeyenler varsa aranızda
inanın yapılamayacak bir şey yok. Önemli olan açık olmak, sebebini kendinize de
çocuğunuza da en dürüst şekilde anlatabilmek.
Döndüğümden beri kendimi daha iyi hissediyorum. Tükendiğim
bazı anlar aklıma geldiğinde bir ara gerçekten çok dolmuş olduğumu
görebiliyorum. Bir kova düşünün içine su dolduruyorsunuz ve istiyorsunuz ki
ısısı hep ılık olsun. O kova sürekli taşıp taşıp dolarsa içindekiler de
birikirse baştaki ısıyı aynı şekilde yakalamanız mümkün mü? O yüzden bazen
boşaltmak gerekiyor kovayı. Dibine tekrar kaynar suyu doldurmak sonra musluğu
hafifçe açıp güzel bir ısı yakalamak gerek.
Bazen yalnız kalmak gerekiyor…
Bazen özlemek…
Bazen tekrar kavuşmak ve bu sayede daha çok değer bilmek…
E seneye nereye gidiyoruz?
Paylasananne
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)