14 Haziran 2014 Cumartesi

Babammm...Kocammmm...Sizedir bu yazı!


 

Benim çok şanslı bir çocukluğum oldu.

Sonra da çok şanslı bir gençliğim.

Şimdi kendimi tam olarak nasıl sıfatlandıracağımı bilemediğim bir dönemdeyim. Genç kadın falan olabilirim sanırım. Sıfatım her neyse fark etmez şu anda da çok şanslı olduğum bir dönem yaşıyorum ben.

Benim hayatımın her döneminin şanslı geçmesinin en büyük sebeplerinden biri ailemdir. Hatta belki de tek sebebidir. Hiçbir zaman sevgiyi ve ilgiyi benden esirgemediler. Hayatım her zaman manevi bir doygunlukla geçti. Özgür, kendini ifade edebilen bir birey oldum. Saklamaya gizlemeye yalan söylemeye mecbur bırakılmadan büyüdüm.

Bu anlattıklarımın tam tersi şekillerde büyüyen birçok kişiye de tanık oldum.

Bu tanık olduğum hayatlardaki bastırılmış ruh halinin sebebinin de çoğunlukla babalar olduğunu gördüm maalesef. Anne figürü kolay olandı hep, baba figürleriyse zor olan. Yalan söylenen, korkulan babalar vardı her yanımda. O zaman da anlam veremezdim, şimdi de veremiyorum. Bir baba neden korkulan insan olmak ister? Niye zor, sert figür olmayı tercih eder? Bir baba neden oğluyla paylaşır da kızıyla paylaşmaya gelince iş tereddüt eder? Neden kızının tüm kararını, hayatını anneye teslim eder bir baba da sadece uzaktan izler? Neden dokunamaz bir baba çocuğuna? Sevemez? Sevdiğini söyleyemez?

Benim şansıma şans katan bir babam oldu hep!

Bugün hala şansımı büyüten bir baba!

Beni hep sevdi babam. Kimi zaman öperek, kimi zaman başımı severek, kimi zaman ‘’SENİ SEVİYORUM’’ diyerek.

Hala öyle sever.

Hala elimi tutar.

Hala kafamı öper.

Yalan hiç söyletmedi benim babam. Her zaman ‘’Ben sana güveniyorum, hayatta bana söyleyemeyeceğin hiçbir şey olamaz.’’ dedi, ‘’Olmamalı.’’. ‘’Yaşadığın her ne olursa olsun biz üstesinden geliriz, biz hallederiz!’’. Bu yüzdendir hala olan her şeyi babama anlatışım, ondan destek alışım.

Ben hiç korkmadım babamdan! Tartıştığımızda da korkmadım. Ne düşünüyorsam söyledim. O benim babamdı çünkü beni koruyan kollayan bir insandan neden korkayım?

Babam Berk ile ne paylaştıysa benimle  de aynısını paylaştı. Kız çocuk erkek çocuk ayrımı yapmadı hiçbir zaman. Hatta belki kimi zaman benimle daha da fazla paylaştı. Normal gündelik hayatı, yeri geldiğinde ilişkileri, yeri geldiğinde cinselliği, yeri geldiğinde haklıyı haksızı, yeri geldiğinde iyi insan olmayı, yeri geldiğinde kötü insandan uzak durmayı… Annem benimle ne konuştuysa eksiğini konuşmadı babam.

 Anne-kız, baba-oğul diye iki grup yaratmadı.

Bir aile yarattı benim babam!

Ben babamı hep severek büyüdüm. Hem de çok severek! Kokusunu tanıyarak, onu öpmenin ne demek olduğunu bilerek! Babam yanımdayken inanılmaz gururlanarak, onun da aynı gururu yaşadığını bilerek!

Şimdi durum yine aynı! Hatta belki daha bile fazla.

Artık bir kocam, bir oğlum, bir ailem var benim.

Ve tüm bu mutluluğun içinde yine var benim babam. İşten çıkıp ‘’Size geliyorum aman yemek yapmayın ben bir şeyler aldım.’’ deyip elinde on torbayla evimize gelen, ‘’Efe’ye bir salıncak alalım bahçeye’’ deyip bahçenin yarısına park kuran, oğlumun ilk kelimesinin ‘’Dede’’ olmasını sağlayan…. Benim babam hala seven, hala güvenen, hala kendisine güven duyulmasını sağlayan… Danışılan, mutlu eden, mutlu ettikçe mutlu olan… Benim babam!

 

Tabii tüm şansım bu kadarla da bitmiyor benim.

 Sabah bir uyanıyorum 8 saat deliksiz uyumuşum. Efe’nin yatağına bakıyorum hemen, yatakta değil. Demek ki uyanmış bir şekilde. Bir bakıyorum yanımda bir ayak. Kafasına bakıyorum babasının göğsüne doğru bir yerlerde… Yanda bitmiş bir biberon. Sırtına teri üzerinde kurumasın diye penye bir mendil sokulmuş. Saçları hafif yana doğru taranmış, belli ki sevmiş babası.

Murat’a çok defa söyledim ‘’Bırak bu akşam da sen deliksiz uyu ben kalkayım.’’ diye.

‘’Bana alışık şimdi…’’ dedi cevap olarak.

Hiç üstelemedim.

Bazen gece kalkışlara isyan ediyorum. Ertesi gün Murat ‘’Bu zamanlar çok kıymetli biliyor musun?’’ diyor bana. ‘’Evet yorgunluktan bayılacak gibi oluyorum bazen ama gece kalkıp uyumayınca çok çok öpebiliyorum Efe’yi, çok güzel oluyor.’’

Sadece geceleri de değil.

Sabahları oğlumuz uyandığında ona kocaman sarılmak için, öğlen işten beni arayıp ‘’Efe nasıl, öksürüğü devam ediyor mu?’’ demek için, akşam üstü koştur koştur bizi iş yerinden almak için, eve gittiğimize oğlumuza banyo yaptırdıktan sonra onu uzun uzun şefkatle kurulamak için, beni yorgun gördüğü anda ‘’Hadi sen biraz bahçeye çık nefes al biz oğlumla takılırız!’’ demek için, bir beni bir Efe’yi sevmek için Murat hep yanımızda!

Hayatta babama sahip olmam benim en büyük şanslarımdan biri…

Efe’nin Murat’a sahip olması da sadece Efe’nin değil benim de şansım…

Bence babalar günü kutlamasını her baba hak etmez. Ama hak edenleri de sonuna kadar takdir etmeli, sonuna kadar sevmeli bu özel günde.

Dünyanın iki özel babası!

Babalar gününüz kutlu olsun!

SİZİ SEVİYORUM!

11 Haziran 2014 Çarşamba

Sarı Buklelim...Minik Adamım...Kuzukuşum...

 
Efe artık 1 yaşında…
Doğum gününün üzerinden 3 hafta geçti ama yazmaya bir türlü fırsat bulamadım. Doğum günü hazırlıkları, doğum günü partisi, bir yaş aşıları derken şöyle birkaç satır yazmaya ancak vakit buldum.
Duygularım o kadar karışık ki…
Sanki bu bir sene çok çabuk geçti gibi hissediyorum bazen. Sonra sanki 28 senedir yanımdaymış, benimle birlikte doğmuş gibi…
Ama gerçek olan bir şey var ki 1 sene önceyle bugüne baktığımda, kat kat büyüyen bir sevgi var aramızda… Ve her geçen gün bir birimizi herkesten daha iyi tanıma, daha iyi anlama gücümüz artıyor. Artık onun ağlamasını, gülmesini takip etmeme gerek yok ne hissettiğini anlamak için. Gözünün içine bakmam yeterli. Aynı şey onun için de geçerli tabii... O da bana baktığında ne tepki vereceğimi biliyor ve ,umarım yanlış hissetmiyorumdur, benim onu ne kadar çok sevdiğimi her yeni gün daha iyi anlıyor!
Daha önceleri bir yazı yazmıştım. ''Ben erken doğum tehlikesi yaşadığımda gerçekten ‘’anne oldum’’''demiştim. Ne kadar da bilmiyormuşum hiçbir şeyi! Evet hamilelik muazzam bir duygu, evet hayatınızda ilk defa kendiniz dışında bir can için kendiniz kadar endişelenebiliyorsunuz, onu o kadar sevebiliyorsunuz! Ancak doğum mucizesi yepyeni duyguları getiriyor beraberinde. Artık ‘’kendiniz kadar’’ değil ‘’kendinizden çok çok daha fazla,kıyaslanamaz bir düzeyde’’ önemsiyorsunuz, o kadar seviyorsunuz o size ait gibi görünen ama aslında tamamen kendi başına yepyeni bir birey olan canı.
 
Benim güzel oğlum…
Sarı buklelim…
Güldüğünde dünyayı aydınlatan oğlum benim…
Ağladığında kalbimi parçalara ayıran minik adamım…
Hayatımda senin için yapmayacağım hiçbir şey yok bunu biliyorsun değil mi?
Bir senedir senin için neler yapabildiysem her yeni yaşında hayat devam ettiği sürece bunun binlerce katını yapmak istiyorum.
 
O kadar korkusuzum ki oğlum!
Şımarırsın diye korkmuyorum,
Değer bilmezsin diye korkmuyorum,
Beni anlamazsın diye korkmuyorum,
Çünkü biliyorum ki ben seni sevdiğim sürece hayatımız hep çok çok güzel olacak!
 
Kuzukuşum…Kumpirim…
İyi ki iyi ki doğdun oğlum!
Seni seviyorum!