Benim çok şanslı bir çocukluğum oldu.
Sonra da çok şanslı bir gençliğim.
Şimdi kendimi tam olarak nasıl sıfatlandıracağımı
bilemediğim bir dönemdeyim. Genç kadın falan olabilirim sanırım. Sıfatım her
neyse fark etmez şu anda da çok şanslı olduğum bir dönem yaşıyorum ben.
Benim hayatımın her döneminin şanslı geçmesinin en büyük
sebeplerinden biri ailemdir. Hatta belki de tek sebebidir. Hiçbir zaman sevgiyi
ve ilgiyi benden esirgemediler. Hayatım her zaman manevi bir doygunlukla geçti.
Özgür, kendini ifade edebilen bir birey oldum. Saklamaya gizlemeye yalan
söylemeye mecbur bırakılmadan büyüdüm.
Bu anlattıklarımın tam tersi şekillerde büyüyen birçok
kişiye de tanık oldum.
Bu tanık olduğum hayatlardaki bastırılmış ruh halinin
sebebinin de çoğunlukla babalar olduğunu gördüm maalesef. Anne figürü kolay
olandı hep, baba figürleriyse zor olan. Yalan söylenen, korkulan babalar vardı
her yanımda. O zaman da anlam veremezdim, şimdi de veremiyorum. Bir baba neden
korkulan insan olmak ister? Niye zor, sert figür olmayı tercih eder? Bir baba
neden oğluyla paylaşır da kızıyla paylaşmaya gelince iş tereddüt eder? Neden
kızının tüm kararını, hayatını anneye teslim eder bir baba da sadece uzaktan
izler? Neden dokunamaz bir baba çocuğuna? Sevemez? Sevdiğini söyleyemez?
Benim şansıma şans katan bir babam oldu hep!
Bugün hala şansımı büyüten bir baba!
Beni hep sevdi babam. Kimi zaman öperek, kimi zaman başımı
severek, kimi zaman ‘’SENİ SEVİYORUM’’ diyerek.
Hala öyle sever.
Hala elimi tutar.
Hala kafamı öper.
Yalan hiç söyletmedi benim babam. Her zaman ‘’Ben sana
güveniyorum, hayatta bana söyleyemeyeceğin hiçbir şey olamaz.’’ dedi, ‘’Olmamalı.’’.
‘’Yaşadığın her ne olursa olsun biz üstesinden geliriz, biz hallederiz!’’. Bu
yüzdendir hala olan her şeyi babama anlatışım, ondan destek alışım.
Ben hiç korkmadım babamdan! Tartıştığımızda da korkmadım. Ne
düşünüyorsam söyledim. O benim babamdı çünkü beni koruyan kollayan bir insandan
neden korkayım?
Babam Berk ile ne paylaştıysa benimle de aynısını paylaştı. Kız çocuk erkek çocuk
ayrımı yapmadı hiçbir zaman. Hatta belki kimi zaman benimle daha da fazla
paylaştı. Normal gündelik hayatı, yeri geldiğinde ilişkileri, yeri geldiğinde
cinselliği, yeri geldiğinde haklıyı haksızı, yeri geldiğinde iyi insan olmayı,
yeri geldiğinde kötü insandan uzak durmayı… Annem benimle ne konuştuysa
eksiğini konuşmadı babam.
Anne-kız, baba-oğul
diye iki grup yaratmadı.
Bir aile yarattı benim babam!
Ben babamı hep severek büyüdüm. Hem de çok severek! Kokusunu
tanıyarak, onu öpmenin ne demek olduğunu bilerek! Babam yanımdayken inanılmaz
gururlanarak, onun da aynı gururu yaşadığını bilerek!
Şimdi durum yine aynı! Hatta belki daha bile fazla.
Artık bir kocam, bir oğlum, bir ailem var benim.
Ve tüm bu mutluluğun içinde yine var benim babam. İşten
çıkıp ‘’Size geliyorum aman yemek yapmayın ben bir şeyler aldım.’’ deyip elinde
on torbayla evimize gelen, ‘’Efe’ye bir salıncak alalım bahçeye’’ deyip
bahçenin yarısına park kuran, oğlumun ilk kelimesinin ‘’Dede’’ olmasını
sağlayan…. Benim babam hala seven, hala güvenen, hala kendisine güven duyulmasını
sağlayan… Danışılan, mutlu eden, mutlu ettikçe mutlu olan… Benim babam!
Tabii tüm şansım bu kadarla da bitmiyor benim.
Sabah bir uyanıyorum
8 saat deliksiz uyumuşum. Efe’nin yatağına bakıyorum hemen, yatakta değil.
Demek ki uyanmış bir şekilde. Bir bakıyorum yanımda bir ayak. Kafasına
bakıyorum babasının göğsüne doğru bir yerlerde… Yanda bitmiş bir biberon. Sırtına
teri üzerinde kurumasın diye penye bir mendil sokulmuş. Saçları hafif yana
doğru taranmış, belli ki sevmiş babası.
Murat’a çok defa söyledim ‘’Bırak bu akşam da sen deliksiz
uyu ben kalkayım.’’ diye.
‘’Bana alışık şimdi…’’ dedi cevap olarak.
Hiç üstelemedim.
Bazen gece kalkışlara isyan ediyorum. Ertesi gün Murat ‘’Bu
zamanlar çok kıymetli biliyor musun?’’ diyor bana. ‘’Evet yorgunluktan
bayılacak gibi oluyorum bazen ama gece kalkıp uyumayınca çok çok öpebiliyorum
Efe’yi, çok güzel oluyor.’’
Sadece geceleri de değil.
Sabahları oğlumuz uyandığında ona kocaman sarılmak için,
öğlen işten beni arayıp ‘’Efe nasıl, öksürüğü devam ediyor mu?’’ demek için,
akşam üstü koştur koştur bizi iş yerinden almak için, eve gittiğimize oğlumuza
banyo yaptırdıktan sonra onu uzun uzun şefkatle kurulamak için, beni yorgun
gördüğü anda ‘’Hadi sen biraz bahçeye çık nefes al biz oğlumla takılırız!’’
demek için, bir beni bir Efe’yi sevmek için Murat hep yanımızda!
Hayatta babama sahip olmam benim en büyük şanslarımdan biri…
Efe’nin Murat’a sahip olması da sadece Efe’nin değil benim
de şansım…
Bence babalar günü kutlamasını her baba hak etmez. Ama hak
edenleri de sonuna kadar takdir etmeli, sonuna kadar sevmeli bu özel günde.
Dünyanın iki özel babası!
Babalar gününüz kutlu olsun!
SİZİ SEVİYORUM!