10 Aralık 2013 Salı

Onun Bir Tarzı Var!


Efe’nin kıyafetleriyle ilgili çok güzel mesajlar alıyorum annelerden. Özellikle ‘’Bir erkek çocuğu ancak bu kadar güzel giydirilebilir.’’ mesajlarını daha da çok seviyorum zira oğlum olacağını öğrendiğimde ‘’Ama amaaa ne giyer ki erkek çocuğu?’’ gibi anlık bir bocalamam olmuştu J Bu kadar mutlu olmamın sebebi ‘’Ah yakışıklı oğlum’’ durumu değil haliyle. Sadece Efe’nin giyimine gerçekten zaman harcıyorum, özeniyorum ve bunun farkedilmesi gururumu okşuyor. Oğlumu sadece kendi zevkim için de giydirmiyorum. İleride ona güzel fotograflar güzel anılar kalsın istiyorum. Eşi bebeklik fotograflarına bakarken ‘’Benim kocacım o zamanlarda da zevkli giyinirmişJ’’ desin istiyorum. Her şeyden önce de Efe ileride ‘’Annem de iyi bakmış bana.’’ diyebilsin, kendi çocuklarına da üst baş alırken tereddüt etmesin keyfine göre davransın istiyorum (çok şey istiyorum bu aralarJ)
Alışverişlerimizi nereden yaptığımızı o kadar çok kişi sordu ki bir yazı yazmak istedim, mesajlara tek tek cevap veremediğim zamanlar oluyor lütfen umursamadığımı düşünmeyin.
Efe’nin alışverişini yaptığım belli bir yer yok aslında. Ancak internetten bir hayli alışveriş yapıyorum diyebilirim.
Markabebebe.com ve cartersbebek.com en çok alışveriş yaptığım siteler. Markabebede farklı markaları bulabilirsiniz. Yalnız alışveriş yaparken mutlaka beden tablosuna bakın. Değişik markalardaki bedenler değişkenlik gösterebiliyor. Örneğin carters marka ürünler Efe’ye hep küçük gelir, mutlaka bir büyük beden alırım.
Bunun dışında her gün farklı markaların yayınlandığı unnado.com ve butikbebe.com adreslerini de takip ediyorum. Orjinal şeyler bulduğumda kesinlikle kaçırmıyorum J
Denokids.com üzerinden de alışveriş yaptım. Eğlenceli ürünleri var zaten sloganları da ‘’Clothes For Fun’’. Buradan daha ziyade gece giyimi (pijama) alıyorum.
Çok özel alışverişlerimde instagrama başvuruyorum. Örneğin Efe’nin mevludu için piyasadaki kıyafetler bir türlü içime sinmedi. Daha sonra kucukadamlar diye bir hesapla karşılaştım. Kendilerinden iki ürün aldım. Gerek ürün kalitesi gerek hızlı ilgi alaka konusunda kendilerine çok güvendim. Özel günleriniz için kendilerine başvurabilirsiniz.
İnternet dışında da ne zaman dışarıya çıksam bir bakıyorum yine Efe için alışveriş başlamış J H&M’in bebek bölümünü mutlaka ziyaret ediyorum!  H&M’in iki yönünü çok beğeniyorum. İlki ürünlerini sürekli yenilemeleri. Haftada 2 kez ürün geliyor ve her gittiğinizde farklı zevkli ürünler buluyorsunuz. İkincisi ise fiyatları! Bir çok markaya göre H&M’in ürünleri oldukça ucuz. Bebek kıyafetlerinin uzun süre giydirilmediğini düşünecek olursanız olabildiğince güzel ama fiyatı uygun ürün bulabilmek mantıklı oluyor.
Zara yine uğradığım mağazalardan. Zara’nın çocuk bölümünde ayakkabı tarzı ürünler pahalı. Ancak daha uygun fiyatlara orjinal tshirtler, bodyler bulabiliyorsunuz. Bebek modasını :=) da en yakından takip edebileceğiniz markalardan.
Bunun dışındaki günlük tulum, body vs alışverişlerimi mothercareden yapıyorum. Açıkçası mothercareden yaptığım alışverişlerde kendime kızıyorum da çünkü fiyatlar çok uçuk. Ancak ürün kalitesi olarak eşdeğer bir yer pek bulamadım.
Bunlar şu anda aklıma gelen markalar. Önümüzdeki ay farklı yerlerden alışveriş yaptığımda giyim üzerine yeni yazılar yazacağım.
Aslında bebeğinizi, çocuğunuzu güzel giydirmek sadece markayla internetle ilgili bir olay da değil önemli olan farklı bir şeyler yapabilmek. Örneğin efenin içine uzun kollu bir body giydirip üzerine yazlık tshirtlerinden giydirdiğimde herkes pek bir beğenir çünkü klasik bebek görüntüsünden farklı gelir göze. Aslına baktığınızda yaptığım tek şey içi dışa dışı içe giydirmek hepsi bu J

Efe’nin boynundaki üçgen boyun bağlarıyla ilgili çok yorum alıyorum (fular diye soruyor çoğu anne ancak onlar fular değil :)) Beğenen ve bulamayan çok kişi olduğunu görüyorum. Blog sayfamı instagram üzerinden beni takibe alıp @paylasananne gönderisiyle etiketleyerek paylaşan kişiler arasından çekiliş yaparak 1 kişiye 3 adet boyun bağı hediye etmek isterim. Kız bebek erkek bebek farketmez hepsine uygun boyun bağı mevcut :)
13 Aralık Cuma gecesine kadar vaktiniz var!


Sevgiler

İnstagram hesabım: paylasananne






2 Aralık 2013 Pazartesi

Burt's Bees Bebek Bakım Ürünleri


Efe’ye kullandığım her ürünün markasına dikkat ediyorum diyemem. Özellikle kıyafet konusunda illa organik kumaş olsun vs takıntılarım yok. Ancak kullanılan bakım ürünleri benim hassas noktam. Ben kendim de hassas bir cilde sahibim ve eskiden beri kullandığım ürünlerin iyi ürünler olmasına önem veririm. Kendime bu denli önem verirken oğluma katbekat daha önem veriyorum haliyle.
Efe doğmadan şampuan, krem vb araştırmalarım beni çok tatmin edici ürünlere yönlendirmedi. Derken bir arkadaşım ‘’Burt’s Bees’’ markasının bu işin üstadı olduğunu söyledi. Araştırıp okudukça gerçekten de bu ürünün benim içime sinecek bir ürün olduğunda karar kıldım.
Burt’s Bee doğaya olan saygısıyla da ön plana çıkıyor. Hayvanlar üzerinde test edilmiyor ve ürünler paraben, sülfat, fatalat veya diğer petrokimyasallar içermiyor.
Bu markanın baby bee serisi de aynı mantıkla kurgulanmış, doğallıktan ödün vermeyen ürünlere sahip.

Baby bee serisinde bir çok ürün var. Ben Efe doğmadan bu ürünlerin hepsini aldım. Ürünler bittikten sonra hepsini yenilemedim çünkü bir kısmının çok da gerekli olmadığına karar verdim. Sizlerle de bu deneyimlerimi paylaşmak isterim.

Burt’s Bees Saç ve Vücut Şampuanı: Göz yakmayan özel bir formüle sahip. Hem vücut hem de saç için rahatlıkla kullanabilirsiniz. Saçlarda kuruluk yapmıyor.  Yine de erkek bebek annelerine önerim konak oluşumunu engellemek adına haftada bir özel konak şampuanı da kullanmaları.

Burt’s Bees Besleyici Bebek Yağı: Kayısı ve üzüm çekirdeği yağları içeriyor. Bu ürünü kullandığınızda ekstra bir nemlendirici kullanmanız gerekmez. Banyo sonrası vücudun nemini aldıktan sonra uygulayabilirsiniz. Efe doğduktan üç hafta sonra sigortamızın hediyesi olarak evimize bir bebek hemşiresi Efe’yi kontrole gelmişti. Hemşire ilk olarak ‘’Cildine ne kullanıyorsunuz? Resmen şeffaf bir cildi olmuş!’’ demişti. O gün yağımı değiştirmemeye söz verdim :=)

Burt’s Bees Pişik Kremi: Pişik kremini ilk kullanmaya başladığımda iyi bir ürün olmadığını düşündüm. Çok yoğun ve tok bir yapıya sahipti. Kolay dağılmıyordu. Aslında kullandığımın iyi bir ürün olduğunu etrafımdaki bebekli arkadaşlarım pişik hakkında söylenmeye başladıklarında anladım. Efenin poposunu 6 ayda bir kere pişirmişimdir o da ürünü sipariş te gecikip başka bir ürün kullanmaya başladığımda. Ürün paketini görünce bir hafta bile yetmeyeceğini düşünebilirsiniz ancak bir krem 1 ayı rahatlıkla kurtarıyor.

Bunun dışındaki Burt’s bees bebek ürünlerinin (banyo köpüğü, sabun, vücut kremi, pudra) çok gerekli olmadığı kanısındayım.Dediğim gibi bunların hepsini sipariş ettim;ancak kullandığım ve bence gerekli olan ürün grubu bahsettiğim üç ürün.
Fiyatlara gelince...
Burt’s Bees ucuz bir marka değil. Kullandığınız ürünler en fazla 1 buçuk ay dayanıyor. Yine de başta dediğim gibi bir çok konuda takıntım olmasa da bebek cildinin hassaslığı sebebiyle daha özel ilgi  görmesi gerektiğini düşünüyorum.
Burt’s Bees ürünlerini internet üzerinden alabilirsiniz. Ben siparişlerimi dermobakim.com üzerinden veriyorum. Kargo 3 günde teslim ediliyor bu noktada hızlı çalışma prensipleri konusunda kendilerini de tebrik etmek gerek.

Tüm bebeklere kucak dolusu sevgiler




28 Kasım 2013 Perşembe

Küçük Detaylar Hayat Kurtarır!


Anne olmak çok farklı bir yolculuk. Bebeğiniz doğana kadar olayın pratik değil de eğlenceli kısmını düşünüyorsunuz hep. Sonra bir doğuyor sanki günlerce alışveriş yapmış olan siz değilsiniz gibi türlü ihtiyaç çıkıyor ortaya. Aklıma geldikçe bu küçük ama hayat kurtarıcı detayları yazmak istedim sizlere.
Yenidoğanların her şeyi tam olsun anneler mutlu olsun :)

Emzirme minderi: 4 aya kadar sadece bunu kullanarak emzirdim. Şimdi de ara ara kullanıyorum. Özellikle sezeryanlı olursan başta dikişler ağrı yapacağı için kucağında emzirmek çok zor. Sonrasında da emzirme minderi büyük kolaylık oluyor. Joker, e bebek hepsinde bulabilirsiniz.
Benim kullandığım marka: mycey. Yarım ay şeklinde, çok rahat. Bunların yedek kılıfları da var ama ben hiç bir zaman kılıf kullanmadım çok şişiriyor yastığı onun yerine bebeğin kafasının altında ufak bi örtü sermek en mantıklısı. 
Emzirme önlüğü: Kurtarıcı!Yine mycey marka kullanıyorum.
Ağız bezleri: Bir çok markanın kumaş ağız bezleri var. Ancak sizlere tavsiyem güzel bir penye kumaş bulup onu bir terziye verip ufak kareler şeklinde ağız bezleri yaptırmanız çünkü piyasada satılan kumaşlar çok yumuşak değil. Çok detaycı olmamak gerek ama bebeklerin cildi çoook hassas olduğu için sert kumaş deydirdiğinizde sorun yaratabiliyor.
Omuz Bezleri: Yine aynı şekilde penye kumaştan omzunuz için bezler kestirebilirsiniz. Bebeğinizin ağzı sürekli sizin ve başkalarının omzunda olacak. Kıyafetlerin ağzına burnuna girmesinin sizin de üstünüzün tükürük salya olmasının pek lüzumu yok J

Puset filesi:  Pusetlerde eşyalarınızı pusetin altına koymak gerekiyor bir şey aradıkça çantayı çıkarıyorsunuz. Halbuki çok sık kullandığınız şeyler var. Bu zahmete girmemek için pusetin saplarına tutturulan puset filelerinden alırsanız elinizi attığınızda istediğiniz şeye çabucak ulaşabilirsiniz.
Anakucağı (ev tipi): Tiny Love’ın üçü bir arada ana kucağını öneririm. Efe doğduğundan beri onunla yaşıyor. Artık yoğurdunu meyvesini falan da yedirebiliyorum onda. Çok başarılı bir ürün. Üç kademesi var. Uyuma, yarı yatış ve oturma. Dolayısıyla 2-3 ay içerisinde rafa kaldırdığınız ürünlerden değil.
Hamak: Bliss marka hamak şahane bir ürün. Ama tabi önce bi bebeğinizi tanımanız lazım bakalım nasıl uyuyacak böyle bir şeye ihtiyaç duyacak mı.? Baktınız sallanmayı seven bir bebek veya kolik vs oldu hamak kadar kurtarıcı bir şey daha olamaz.
Ana kucağı (oto koltuğu) örtüsü: Örtü olmadan bebeği yatırdığınızda ana kucağına en kaliteli marka bile olsa kumaşı terleme yapıyo. Örtü şart. Havlu kılıflar da var yaz mevsimi için.
Saklama çantası:  Avent biberonları için aventin çantası var. 4 saate kadar muhafaza ediyor. Dışarı çıkarken iki biberon doldurup çantaya koyabilirsiniz.Gerçekten hayat kurtarıcı. En yüksek fiyatlar aventte ama en kaliteli ürünler de onda.
Chicco Biberon Isıtıcı: Sıcak yap soğuk suda beklet olaylarına hiç gerek yok. Pratik ürün. Dijital ekranlı ürünleri kesinlikle önermem ne kadar basit o kadar kullanıcı.
Stop Fever Bantları: Bunlar ateş düşürücü bantlar. Medikal ürün değil. Bebeğin alnına yapıştırdığınızda 8 saat durabiliyor. Efede inanılmaz faydasını gördüm. Jokerde var, e bebekte de var.
Eyecare göz mendilleri: Günlük göz temizliği için mothercareden bulabilirsiniz. Bir miktar pahalı. Günlük temizliği penye mendiller ve ılık suyla yapabilirsiniz; ancak seyahat vs gibi durumlarda eyecare yanınızda olmazsa olmazlarınızdan olsun.
Bruno ve Otribebe: Biz Efe’nin burnu için daha hastanede kullanmaya başladık bunları. Burnu açmak için en doğal yöntem bruno. İki kullanımlık. İlk kullanımdan sonra kapağını kapatabiliyorsunuz. Otribebede burnunu çekmeniz için aspiratör. Kolay gelsin J
Her çeşit emzik!: Bu tamamen sizlerin tercihi tabi ama ben bir kere daha doğurursam eğer bebeğimi bana getirirlerken daha ağzına emzik tıkıcam bu garanti! J Emzik alan bebek çok daha sakin, daha oyalanan ve kolay uyuyan bebek oluyor. Efe beni emzik yaptı hala da öyle. Sabaha karşı uyanıp 1 buçuk saat memede kalmak istiyor. Halbuki emziğe alışık bebekler uyanıp emziklerini istiyorlar. Bebek hemen her emziği kabul etmeyebiliyor daha çok kauçuk kabul ediyorlar. Nuk’un kauçuk emziği en çok kabul ettikleri. En kalitelisiyse aventin silikon emzikleri. Ben bakkal emziğine kadar denedim ama çok geç kalmıştım J ama dediğim gibi tamamen sizin karar vereceğiniz hassas bir konu. Sonra bıraktırması zor oluyor falan dio bazı insanlar, bana küfretmeyin.
Buziki Orhan Kolik CD’si: Bu CD sadece kolik olan bebekler için değil hepsi için mucizevi bir şey. Adam cd’yi anne karnındaki sesleri baz alarak yapmış o yüzden yenidoğan bebeği rahatlatıyor. Beyaz gürültü denilen bi olay var ya o olay. Efe 5 aya kadar bu cd’yi dinleyerek sakinleşti, dinleyerek uyudu. Benim hala kafamda çalıyo J
Malt İçeceği: Promalt en süt yapan diğerleri işe yaramadı bende. Tadı çok güzel diyemicem L ama süt yapımına çok yardımcı e bebekten bulabilirsiniz.
 Göğüs kalkanı: 4 ay kullandım bence hayat kurtarıcı! Bebek göğsü emince ucu hafif yara olabiliyo başlarda direk sütyeni giyince de göğüs yapışıyor yara artıyor. Göğüs kalkanı kapattığında göğüs havada kalıyor bluze değmediği için çok rahat ettiriyor. Avent en iyisi ama çift katlı olan. Diğeri küçük gelebilir.
Lahana yaprağı: Evde lahana kesin bulunsun. Emzirdikten sonra lahana yaprağını göğsüneüze kapattığında en iyi kremden daha iyi. Göğsünüzün tüm ateşini alıyo 10 dakika yetiyor zaten pörsüyo ryaprak. Bir tek lahana kokuyosun az buçuk. J
Garmastan: Göğüs uçları için pomat. Ben lansioh falan kullandım bana mısın demedi garmastanı hala sürüyorum aralarda bence çok yararlı. Kadın doğum doktorum önermişti. Tavsiye ederim.

5 Kasım 2013 Salı

Lohusa Depresyonu Diye Bişi Var!

Lohusa depresyonu diye bişi var!
‘’Nereden biliyorsun?’’ deme. Biliyorum çünkü dibine kadar yaşadım. Hatta defalarca dibe vurdum toparlanamayacağım sandım.
Çöp sandım kendimi. Kocaman şişko bi çöp. Çocuğuna yetemeyen gereksiz bir şey.
‘’Mucizevi bir bağ kuracaksınız.’’ dediler.
Yok!
Tek hissedebildiğim ameliyat ağrılarımdı... Bir de o bitmişlik duygusu... Bir daha evden çıkamayacağım korkusu.
Bir çöp gibi öleceğim bu evde biliyorum..biliyorum..
Yorgunluk... Sonsuz bir yorgunluk... Yorgun hissettiğim için de sonsuz bir suçluluk.
Efe ağlıyor diye suçluluk.
Süt yetmiyor diye suçluluk.
Ameliyat ağrılarım diğerleri kadar çabuk geçmedi diye ayrı bir suçluluk.
Gencecik yaşımda öleceğim bu zavallı bebeği yalnız bırakacağım diye bir suçluluk.
Çeyreğini birine anlattım. Başka çeyreğini başka birine anlattım. Ama kimseye tamamını anlatamadım.
Psikoloğa gittim ona bile tam olarak anlatamadım.
Uyudum gece uyandım Efe’nin suratı bembeyaz!
Nefes alamıyor!
Farketmemişim çocuğumun nefes alamadığını oracıkta öylece kalakalmış!
Donmuş çocuğum!
Uyandım sıçrayarak! Çok şükür sadece kabusmuş. Efe’nin yüzü kırmızı , yaşıyor yani, şükür Allahıma!
Ertesi gün aynı kabus.
Sonra aynı kabus...
Sonra başka kabus Efe düşmüş elimden tuzla buz olmuş.
‘’Yok ben bu çocuğu yanlışlıkla elimden düşüreceğim kesin’’
‘’Meme verirken uyuyakalacağım nefes alamayacak kesin’’
‘’Üstünü değiştirirken boynunu kıracağım kesin’’
Her sabah o uykudan uyanmak...
Yeniden aynı güne aynı korkulara başlamak...
Her sabah yine yeniden...
Sonra bir gün...
Bir gün kendime gülümseyebildim ilk defa aynaya bakarken.
Aynada her gün tiksinerek baktığım insana gülümsedim.
Nasıl bitmişti bu dibe vurmuşluk?
 İnanın bilmiyorum, inananın reçetesi yok.
Suyun üzerinde bir ışık olduğunu ne gün hatırladım?
Aslında ölmeyeceğimi yaşayacağımı ne gün bildim ben?

Hayatta bir çok konu ile ilgili bilginiz olabiliyor. Ama onu yaşamadan o konuyu ‘’bilen kişi’’ sayılamazsınız. Depresyon, lohusa depresyonu, yeni annelik psikolojisi vs bunlar hep okuduğum şeylerdi. Bir gün başıma gelebileceğini asla bilemezdim! Aylarca yatmış bir hamile olarak oğlumu kucağıma aldığım an tüm sızıların biteceğini düşünüyordum. Vücudumdaki sızıların aslında aylarca beni içten içe kemirip duygularımda kalıcı sızılar oluşturduğunu o gün görememiştim ben.
Ben bugün çok daha güçlüyüm.
Çok daha cesaretliyim.
Efe’yi dünyadaki her türlü kötülükten koruyabileceğimi düşünüyorum: bir süper kahraman gibi hissediyorum kendimi.
Eski hislerimin tam ters hisleri geldi yerleşti beynime.
Ölümsüzüm ben!
Hayatı boyunca oğluma yetebilecekmişim, ona yetmek için bana biçilen süreyle de yetinmeyip sonsuza kadar yaşayacakmışım gibi hissediyorum.
Ve o mucizevi bağ...
O bağ tüm hücrelerimde, kalbimin tüm odacıklarında.
Her gün her saniye bakıp her gün her saniye daha çok sevdiğim bir varlık var yanımda.
Sevgiyle mutlulukla baktığım o varlık!

Lohusa depresyonu diye bir şey var!
O iğrenç duygu var; ancak o iğrenç duygunun çözümü de var.
Siz benim gibi işi şansa bırakanlardan olmayın. Kendi şansınızı kendiniz yaratın ve lütfen destek alın. Başta en yakınlarınıza daha sonra da sizi tarafsızca dinleyip size yardımcı olacak uzak uzman kişilere anlatın. Bu duyguyu yaşadığınız için kendinizi asla suçlamayın! Ve yalnız olmadığınızı asla unutmayın!

Bebeklerde Gece Uykusu


Bir süredir annelerden Efe’nin akşam uykularıyla ilgili sorular alıyorum.Konunun uzmanı değilim; ancak yine de hiç yadırgamıyorum bu soruları zira ben de yeni bir anne tanıdığım zaman ilk sorum bu oluyor : ‘’Nasıl uyutuyorsunuz?’’
Sizlere öncelikle kendi sistemimi anlatmak istiyorum. Dediğim gibi konunun uzmanı değilim. Kendi başına uykuya dalabilen veya tüm gece uykuda kalan bir bebek de değil benimkisi. Ancak 2-3 aylıkken uykuya 1-2 saatte dalabilen ve gecede 10 defa uyanan bir bebekten şu anki durumumuza gelebildiğimize göre belki de bir şeyleri doğru yapıyorum. Ufacık bir yardımım bile dokunsa ne ala J
Efe'nin ilk 2 ayında uykuya dalması 2-3 saati alıyordu. Ve bu süreç boyunca sürekli ağlayan bir bebekti. Ayağımda 2 saat salladığımı sonra yatağa koyduğumda 15 dakikada uyandığını çok bilirim. Daha sonra bu süreç hamağa alışmaya başlamasıyla birlikte kısalmaya başladı. 1-2 saatlik bir sürece indik. Ancak yine ağlayarak uykuya dalma ve uyuduktan kısa bir süre sonra uyanma problemimiz vardı. Gece boyunca sık sık olan uyanmaları söylemiyorum bile...
Bu işe bir dur demek adına türlü kitaplar, yöntemler okumaya başladım. Sizlere daha önceki yazımda EASY yöntemiyle tanıttığım Tracy Hogg’un yöntemleri yine bana en yakın yöntem oldu. Gece uykusu için öncelikle Efe’ye bir rutin oluşturmam gerekiyordu. Rutin dediğimiz şey bebeği gece uykusuna hazırlarken yaptığınız hazırlıkların her gün aynı saat aralıklarında tekrarlanması. Bizim rutinimiz ufak bir şekerleme sonrası banyo, pijama giyimi, meme, mama ve hamaktan oluşuyordu. Bunu her akşam değiştirmeden yapmaya çalıştım. Bir süre sonra rutini her gün 15er dakika geriye aldım ve iki hafta içerisinde 22:00 olan uyku saatimizi 20:30 sularına çektim. Uyku saatimizi geriye aldıkça şunu anladım ki Efe’nin uykuya dalarken şiddetli bir şekilde ağlamasının ana sebebi aslında çok fazla uykusunun olmasıymış! Uykusu çok olduğu için ister istemez uykuya dalmakta zorluk çekiyormuş. Hamağa yatış saatimiz geriye gittikçe Efe’nin akşam uykularına verdiği tepkiler de düzelmeye başladı. 19:30-20:00 arasında hamağa koymayı başardığımız günse ağlamalar tamamen kesildi. 
Efe’yi ikinci ay itibariyle kendi odasına almıştık. Bunun sebebi tamamen benim annelik içgüdülerim. Efe’nin bizimle aynı odada uyumasının sık uyanmasına sebep olduğunu düşünmüştüm. Gerçekten de tahminim doğru çıktı ve odasına geçen Efe gecede bir defa uyanan bir bebek haline geldi. Ancak bu durum dördüncü ay yine değişti. Saat başı uyanmalar başladı. Yine aynı içgüdülerle oğlumu odamızdaki park yatağa geri aldık. Bizimle birlikte yattığı gece ilk defa güzel bir uyku yapabildik. Artık büyüme sürecine girmişti ve muhtemelen uyanıp benim ve babasının yanında olup olmadığını kontrol ediyordu. Yine de gece uyanmalarını üç defadan aza çekmeyi başaramıyordum. Gecede 2-3 defa (3 saat aralık olmak koşuluyla) meme emiyor, mama yiyordu. Tracy Hogg kitabında bebeğin gece uyandığında beslenmemesi gerektiğini beslendiği takdirde uyanmalarının kesilmeyeceğini söylüyordu. Bunun yerine ‘’uyku öğünü’’ dediğimiz bir öğünü öneriyordu. Bebeği 23:00’ı geçmemek koşuluyla yattığı yerden alıp uyandırmadan besleyip tekrar yatağına koyarsanız geceyi bu uykuluk öğünüyle geçirebileceğini belirtiyordu. Ben bu uyku öğününü Efe doğduğundan beri zaman zaman uyguladım zaman zaman uygulamaktan vazgeçtim. Ancak yine de uyku eğitiminde önemli bir detay olduğunu düşünüyorum.
5. ay itibariyle Efe’nin uyanmalarını azaltmak adına her uyanışında meme veya mama verme durumumuzu sonlandırdım. Beslenme aralarını 4 saate çıkardım. 20:00 gibi son beslenmesini yapıyorsa 00:00’dan önce uyandığında kesinlikle beslemiyordum. İlk bir hafta boyunca 22:30-23:00 arasında uyandı.  On beş dakika uğraşla geri uyutmayı başardım. Uyuduktan sonra tekrar uyanması 01:00’i buluyordu. Böylelikle 05:00’e kadar tekrar uyanırsa yine beslemiyor, uyutuyordum. Uyandığı anda park yatakta hafifçe sallayıp pışpışlıyor bunun yeterli olmadığını hissediyorsam hamağa alıyordum.
1 – 2 hafta içerisinde gece uyanmaları için geliştirdiğim sistem tutmaya başladı. 22:00-22:30 arasındaki uyanmalar son buldu. 00:00’dan önce uyanmıyordu artık. Ancak yeni problemimiz sabah 05:00 kalkışlarıydı. 05:00’de kalktığında mama vermeye kalkarsam uykusu açılıyordu. Ben de bu sebeple emziriyordum. Emzirince de memeyi bırakmak istemiyor saat 06:30’a kadar ortamızda memede uyuyordu. Tabii bu benim için oldukça zor bir durumdu. Bir kere her sabah 05:00’de uyanmam garantiydi. Emzik konumuna geçtiğim için de bir süre sonra ilk doğduğu zamanki gibi göğüs ağrısı çekmeye başladım. 05:00 kalkışları zamanla öne çekilmeye de başlamıştı. Memeye kavuşacağını bildiği için 04:30 hatta 04:15te kalkar oldu.
Bu konuda da dirayet göstermem gerektiğine karar verdim ve son 1 haftadır Efe uyandığında memeye almıyorum. Bunun yerine yatağında pışpışlıyorum eğer diretip ağlamaya başlarsa hamağına koyuyorum. İlk bir kaç gün bu hareketime karşı tepkisi uyanmak oldu. Artık sabah 05:00’de uyanan bir Efe’miz vardı. Ancak son üç dört gündür bu konu da düzene girmeye başladı. 05:00’de mızıldanmaya başladığında yatağındaki pışpışlamam olumlu sonuçlandı ve Efe’yi 06:00’ya kadar hamağa almadan uyutmayı başardım.
Dün gece geldiğimiz son durum:
Efe’ye bu haftayla birlikte ek gıda vermeye başladım. Meyveyi sevmedi; ancak yoğurda bayıldı. Kreşten eve geldikten sonra öncelikle banyomuzu yaptık pijamalarımızı giyindik (koşullarınıza göre rutininizi baştan şekillendirmeniz gerekebilir). Daha sonra mutfakta biz yemek yerken onu da mama sandalyesine oturtup 19:00 gibi yoğurdunu yedirdim (4 tatlı kaşığı). Sonrasında birlikte biraz oyun oynadık. 20:00 gibi gece mamasını verdik ve hamağa koyduk. 20:30 gibi Efe uyudu. Hamaktan yatağına aldık. İlk uyanması 03:00’de gerçekleşti. Mama hazırlanıncaya kadar kısa süre meme emdi. Daha sonra mamasını verdik sonuna kadar içti. Tekrar uyuduğunda saat 03:25 olmuştu. Sabah 05:10 gibi uyanma işaretleri vermeye başladı, 2-3 dakika pışpışladıktan sonra uyudu ve 06:00’da bizim kalkma alarmımızla eş zamanlı uyandı. Açıkçası 20:30’da uyuyup sabah 03:00’e kadar uyanmaması benim için de oldukça mucizevi oldu. Yoğurt ve arkasından yenilen mamanın bünyesinde olumlu bir etki yaptığını veya yeni rutinimizdeki yatma öncesi aktivitenin Efe’yi yorduğunu dolayısıyla uyku süresini uzattığını düşünüyorum. Hangisinin etkili olduğunu deneyerek göreceğim.
Bundan sonraki hedefim gece beslenmesini sıfırlamak; ancak bunu ne zaman yapacağım konusunda tereddütlerim var. Gece mamasını o kadar büyük bir iştahla yiyor ki sabaha kadar aç kalmayı henüz tolare edemeyeceğini düşünüyorum. 6. Ay kontrolümüzde bu konuyu doktorumuzla da konuşacağım.
6. ayın bitmesiyle birlikte gece uykularında odasına yatırmak da ikincil hedefim. Bunu geciktirirsem sonra daha zor olacağının bilincindeyim. Bir yandan da duygusal anne tarafımın buna hazır olup olmadığına emin değilim. Çocuğun kendi odasında yatmamasının özgüven problemi yaratacağını, kendi işlerini kendisi çözmeyi öğrenemeyeceğini söyleyen insanlarla tanıştım. Bu tarz görüşlere kati suretle inanmıyorum ve oğlumun belli konularla ilgili ‘’annem babam benim için bunu yapar’’ diye düşünmesinin sağlıksız bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Önemli olan bunun ayarını farklı alanlarda da tutturabilmek.
Tabiii son olarak en büyük hedefim Efe’nin kendi başına uyuyabilen bir bebek olmasını sağlamak. Bunun için farklı yöntemleri sürekli okuyorum. Bana en çok uyan yöntemler Tracy Hogg’un ‘yatır kaldır’ yöntemi ve Kim West yöntemi. Yatır kaldır yöntemini dördüncü ay denedik. Biz de kaldır kısmı gerçekleşti bir daha yatıramadık Efe’yi J
 Denemek isteyenler için Tracy Hogg ve Kim West Yöntemlerini kısaca paylaşmak isterim.
Daha detaylı bilgi edinmek için kendilerinin kitaplarını temin edebilirsiniz:

Tracy Hogg Yatır Kaldır:
Hogg çocuk ağlamaya başladığında kucağınıza alın, sustuğu anda (hemen o anda hiç beklemeden)tekrar geri koyun der. Çocuk yatağa konduğunda tekrar ağlıyorsa aynı yatırıp kaldırma devam edecektir. Bu uzun bir süre devam edebilir. Süresini çocuğun direnci belirler. Ferber yöntemi gibi çocuğun ağladığı bir yöntemdir; ancak Ferber’den farkı bebeğinizi yalnız bırakmamanızdır. Sizin orada olduğunuzu bilir. Ağlamasının sebebi korkması değil, uykuya dalmayı bilmemesidir. Bu süreler gün geçtikçe kısalıcak ve bir süre sonra rutini tamamlanan bebek yatağında kendi başına uyuyabilecek bir noktaya gelecektir.

Kim West Yöntemi:

Bebeği uykulu; ancak henüz uyanıkken yatağa koymak esastır. Uykuya dalana kadar çocuğunuzla tensel temasta olabilirsiniz, aralıklı olarak sevebilirsiniz. Çok ağlarsa kucağa alabilirsiniz; ancak sakinleştiğinde tekrar yatağa koymalısınız. İlk 3 gece yatağın hemen yanına koyacağınız bir sandalyede yanında durun. Her 3 günde bir sandalyeyi yataktan biraz daha uzaklaştırın. Yatağın yanı, yatak ile kapı arasında bir noktada, odanın içinde kapıda, koridorda çocuğun sizi göremeyeceği ama sesinizi duyabileceği bir yerde. Kim West bir kaç hafta sonra bebeğinize iyi geceler diyip yanından gideceğinizi ve onun kendi başına uyuyabileceğini söylemektedir.

Bu yöntemlerin hepsi dünyada kullanılan başarıya ulaşmış yöntemler. Ancak hiç biri bana tam olarak uygun değil. Ben oğlumun beni daha bilinçli dinleyip anlayabileceği, dolayısıyla onu yatağa bırakıp 'iyi geceler' dediğimde ‘annem beni bıraktı mı?’ diye düşünmeyeceği bir dönemi bekliyorum. O zaman geldiğinde herhangi bir sistem metod uygulamak yerine telkinle hareket etmek istiyorum. Bu konuda başarılı olacak mıyım yoksa gün geldiğinde kendime mi kızacağım şu anda bilemiyorum... Ama kendime güvenim yüksek çünkü daha önce defalarca yaptığım gibi yine annelik içgüdülerimi dinliyorum!
Bu içgüdüler beni şu ana kadar hiç yarı yolda bırakmadı, şimdi neden bıraksın?

30 Ekim 2013 Çarşamba

Şu Hamileleri Bi Rahat Bırakın!


Hamileliğimin özellikle son dönemlerine doğru kendime bir söz verdim : doğumdan sonra asla bu dönemleri unutmayacağım diye. Özellikle anne kimliğini aldıktan sonra çevremdeki hamilelere ‘’ah bu dönemlerinin kıymetini biiiillll bak neler bekliyor seni’’ demeyeceğim konusunda yeminler ettim. Sözümün arkasında da duruyorum çevremdeki hamilelere çenemi açmıyorum. Peki çenemi açmıyorum da hamileliğin annelikten daha zor olduğunu mu düşünüyorum? Tabiki hayır! Aslında hömkür hömkür ‘’Offff daha sizi neler bekliyor bir bilsenizzzz’’ diye bağırasım var J Ama söz verdim dedim ya yapmam, yapamam...
Hamilelik dönemi benim için çooook eski bir dost gibi şu anda. Hem de öyle bir dost ki hani böyle çok inanmışım güvenmişim de bana çok büyük bir kazık atmış ondan dolaylı görüşmez olmuşuz bu dostla. Yine de eski günlerin hatrına üzerime düşen vazifeyi yapmak ve hamilelerin hepsinin adına söz almak isterim.
Bir hamileye asla ve asla aşağıdakileri söylemeyin ve yapmayın!
-          Bir hamilenin yaşadığı sağlık sorunlarını asla hafife almayın. Kusan bir hamileye ‘’ya seninki de bişey mi????....’’ diye başlayan anlamsız cümleler kurmayın
-          Hamileyi kendi hamilelik hikayelerinizle darlamayın.
-          ‘’Sen de şımardın’’ tarzı cümleler kurmayın, bunu ima etmeyin.
-          ‘’Sen yine de yediklerine dikkat et bak aşırı kilo alırsın’’ demeyin! Karşısınızdaki hamile olabilir ama salak değil. Yerse başına neler geleceğini biliyor; ancak bunu sizin söylemeniz yeme isteğini azaltmıyor.
-          Sezeryanla doğuracak bir hamileye ‘’ya neden normal doğum tercih etmiyorsunnn??? Öyle yapsana!!!’’ gibi bi akıl vermenizin anlamı yok. Doğuracak kişi zaten seçeneklerini biliyor bunları konuşmuş ve karar vermiş. Siz dediniz diye bir anda normal doğum yapayım ben demeyecek değil mi?
-          ‘’Kilosu biraz az mı gidiyor? Doktoruna sordun mu?’’gibi endişelendirici cümleler kurmayın. Doktor kontrolünde bir problem görülse doktoru zaten söyleyecektir. Doktorculuk oynamanızın bir anlamı yok.
-          Sizin veya çevrenizden birinin başına gelen ürkütücü doğum hikayelerini anlatmayın.
-          Şapur şupur öpmeyin. Kendisi size söylemek istemeyebilir; ancak o da grip vb durumlardan öpüşüp koklaşmak istemeyecektir. Kaldı ki koku duyusunun bu kadar hassas olduğu bir dönemde dibine girmenizin bir anlamı yok.
-          Cinsel hayatını sormayın ve cinsel hayatıyla ilgili gereksiz/hadsiz şakalar yapmayın. Hamile olunca mahremiyetin son bulduğu gibi bir yanılgıdaysanız bir silkelenin.
-          Karnının büyüklüğünü başka bir hamileyle kıyaslamayın. Hamileler karınlarının büyük olmasını severler yani siz ona iltifat etmeye çalışırken aslında farkında olmadan ‘’bebeğin küçük’’ mesajı veriyor olabilirsiniz.
-          Hamile kişiye darılmayın, kırılmayın, trip atmayın! Zaten vücudunda olan milyon değişiklikle uğraşan bir insandan bahsediyoruz, bir de sizi kafasına takmasına izin vermeyin. Biraz alttan alırsanız ölmezsiniz.
Tüm hamilelere çevrelerindeki insanlara gıcık olmadan geçirecekleri bir hamilelik dilemek isterdim ama malesef pek bir imkansız bu.
Hepinize kolay gelsin!


Tracy Hogg ve EASY


Efe’yle baştan beri en zorlandığımız olay ‘’uyku’’. Hala –özellikle geceleri – kesintisiz bir uyku yapmıyoruz. Aralarda meme  uyanmalarımız olduğu gibi ‘’anneeee ordasın di miii?’’ olduğunu düşündüğüm uyanmalarımız da devam etmekte. Yine de Efe’nin ilk zamanlarını ve o zamanlarda günde sadece 8-9 saat uykuyla idare etmeye çalışan bir bebek olduğunu hatırlayıp bugün olduğumuz durumu görünce kendi deneyimlerimi sizlerle paylaşmadan geçmek istemedim. Efe’de biraz biraz işe yarayan yöntemler belki sizin bebeğinizde daha çok işe yarar.

EASY yöntemiyle her şey daha kolay!
Tracy Hogg’un kitabını okumam ve EASY yöntemini anlamam benim için bir dönüm noktası oldu. Meğer her şeyi ne kadar düzensiz yapıyormuşum !  Bebeğimi bir kitap bebeği haline getirmedim yanlış anlaşılmasın ancak bebekleri bir ‘rutin’ içerisine sokmanın onlar için de bizler için de aslında ne derece önemli olduğunu anladım.

Kısaca EASY:

Easy yöntemi Eat (beslenme), Activity (aktivite /oyun), Sleep (Uyku), YourTime (Kendinize ayırdığınız zaman) şeklinde bir döngü aslında. Yöntemin bize söylediği bebek uyandıktan sonra öncelikle beslenmeli, sonrasında aktivite zamanı olmalı, takiben uykuya yatmalı ki biz de kendimize zaman ayıralım. Tabiii en önemlisi de bu döngüyü belli bir saat rutini içerisinde yapabilmek. Tracy Hogg bize programı her gün aynı saatte aynı dakikada uygulayın da demiyor kitabında, zaten böyle bir şeyi yapmak da pek mümkün değil. Kendisinin dediği daha ziyade rutini korumak ve bebeğinizin işaretlerini okuyabilmek!!!

Nedir Bebeğin İşaretlerini Okumak?
Sizleri bilmem ama ben bazen Efe’nin yaptığı hareketleri pek bir tuhaf bulurdum (hala da bulduğum zamanlar oluyor.) Eşime ‘’Neden böyle bir şey yapıyor ki?’’ dediğim zaman da çok olmuştur. Hareketi tanımlamak gerekirse: gözünü ovmak, kulağını mıncıklamak, elini ağzına sokmak, yanaklarını sıkmak ellerini ayaklarını çırpmak vb vb. Tracy Hogg’un kitabını okuduktan sonra anladım ki bu hareketlerin hiç biri ‘saçma’ bebek hareketleri değil. Aslında benim oğlum bunları yaparak bana bir şeyler anlatmak istiyor. Her bir hareketiyle ne dediğini anlamak tabi ki mümkün değil J Ancak sizin için en değerli şey: ‘uykusunun geldiğini hangi hareketle anlattığını bulmak’ olacak. Efenin ellerini burnuna götürmesini ve aynı anda alnının kızarmasını önceden ‘’burnu mu tıkalı acaba?’’ olarak yorumlar hemen burnuna müdahale ederdim. Zavallım günde kaç sefer temizletti bir ara o burnu JBir kaç seferlik takip sonrası bu hareketi aslında uykusu geldiği zamanlarda yaptığını anladım.
İlk işareti gördükten sonra hızlı bir şekilde uyku ritüelinize geçme vaktiniz geliyor. İkinci işaret biraz tolere edilebilir; ancak üçüncü işarete kadar beklerseniz o uyku vaktinde normale göre biraz daha fazla yorulacaksınız söyleyeyim J Uykusunu ne kadar başta yakalarsanız uykuya dalma süresi o kadar kısa olacak. ‘’Yorulmuştur şimdi uzun uyur’’ şeklinde de düşünmeyin, çok yorulmuş olan bebeğiniz muhtemelen kısa bir uyku yapıp kalkacak (çok uykunuz olduğunda uykuya dalmakta ne kadar zorlandığınızı, uyku esnasındaki rahatsızlığınızı bir düşünün isterseniz)
Bu noktada bebeğinizin düzenini kurmak için sizlere düşen günlük takibi düzgün yapmak. Uyandıktan ne kadar süre sonra uykusu geldi? Uykusu geldiğini nasıl anladınız? Ne kadar süre uykuda daldı? Ne kadar uyudu? Bunları bir kaç gün gözlemlediğiniz ,hatta mümkünse not tuttuğunuz, takdirde sürekli uyku işareti kollayan bir anne olmaktan da çıkacaksınız. Uykuyla ilgili hareketleriniz otomatik hale gelecek.
Ben Efe’de bu yöntemi ilk denediğim ve ilk işareti gördüğüm gibi uyku için odasına çıkardığım gün hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşadım J Daha önceleri ağlaya ağlaya uykuya yarım saatte dalan oğlum gülerek ve 5 dakikada uyku durumuna geçti. İşte o noktada bebekleri çıldırtmadan (!) istediklerini vermenin ne denli önemli olduğunu anladım.
Artık kendime göre bir sistemim var ve oğlumu çok iyi tanıdığım için onun üç buçuk saatten daha fazla uykusuz duramayacağını biliyorum.

Peki Ya Uyutma Yöntemi?
Uyutma yöntemi konusunda fikir vermesi gereken doğru adres muhtemelen ben değilim. Zira çocuğumu uyuttuğum yöntemlerin hepsi bir süre sonra bağımlılığa yöntemler oldu. Efe’yi ilk doğduğunda memede eğer uyumazsa da omzumda uyutma çabalarım bir süre sonra yetersiz kaldı ve hızlı bir şekilde ayakta sallama yöntemine geçtim. Bir buçuk saat salladığım bebeğimi yatağına koyduğumda 5  dakika sonra uyanınca bu yöntemi acilen iptal etmem gerektiğine karar vererek bir hamak aldım. Efe hamak olayına başlarda sıcak bakmadı. Bütün bir haftasonumu Efe’yi hamağa alıştırmaya adadım. İkinci günün sabah uykusunda artık hamak alışkanlığını kazanmıştık.
Efe şu anda gündüz uykularını (evdeysek) hala hamakta yapıyor. Hamaktan yatağına almak gibi bir seçenek yok, hemen uyanıyor. Başında sürekli onu sallayan birinin olmasını istiyor dolayısıyla Tracy Hogg’un sleep arkasından gelen ‘your time’ kısmındaki kendimize ayırdığımız zaman bizim için geçerli değil. Ancak akşam uykularında hamakta uyku haline geçtikten sonra onu yatağa alıyoruz. Gece ve gündüzü ayırt eden bir bebek olduğu için uykusuna yatakta devam ediyor. Vızıldandığı an park yatağını sallayan annesi tabiki yanıbaşında!
Anlayacağınız hamak yatak ayak farketmez efenin sallanma alışkanlığı sallanma bağımlılığına çoktan dönüştü.
Bu konuyu bir ay önce çok dert etmeye başladım ve uyku eğitimi vermeye karar verdim. Fakat daha sonra uyku eğitimlerinin içinde az olsa da varolan ‘’ağlama , ağlatma’’ vb. durumlar yüzünden vazgeçip ve uykuya dalma, uykuda kalma durumlarını akışına bıraktım. Şu anda çalışıyorum ve işe 4 – 5 saatlik bölük pörçük uykularla geliyorum. Bazen sabrımın gerçekten zorlandığını hissediyorum. Hatta zaman zaman bu durumun hiç düzelmeyeceğini düşünüyorum, inanılmaz bir umutsuzluk kaplıyor içimi. Bana yardımcı olan beni bir kaç günde bir de olsa deliksiz uyutan eşim de olmasa pilim çoktan bitmişti. Tüm bunlara rağmen yine de vermiyorum o uyku eğitimini. Verenleri takdir ediyorum kimse yanlış anlamasın, ben kıyamıyorum yavruma da siz kıyıyorsunuz demek istemiyorum. Sadece işe de başlamamla birlikte içimde bir yerlerde varolan vicdani bir hesaplaşmam var ve o duygu beni kurallara bağlı hareketler yapmaktan geri tutuyor.
Bir gün ani bir kararla bu uyku eğitimine başlar mıyım yoksa bu konunun kendi kendine düzeleceği zamanı bekler miyim henüz karar vermedim. Bildiğim tek şey var o da sabrım her ne kadar zorlansa da gecenin bir yarısı onun gülümseyen yüzünü görmek her şeye bedel!

İyi uykular tatlı rüyalar!

paylasananne@gmail.com adresi üzerinden bana ulaşabilirsiniz.


26 Ekim 2013 Cumartesi

Sezeryan Bahane Bebeğim Şahane!


Hamile olduğumu öğrendiğim andan itibaren uzun vadeli planlar yapmaya hemen başladım. Doğumumu tasarlamam bir iki saatimi bile almadı. Kesinlikle normal doğum yapacaktım! Bence bu en doğru doğum şekliydi! Boşuna narkoz almaya gerek yoktu. E benim kadar kontrol delisi bir insan bayılmayı kabul edemezdim zaten. Oğlumu ilk olarak ben görmeliydim!
Hayallerimde bir gece yarısı apansızın başlayan sancılar, hastaneye yetişme telaşı ve sevdiklerimiz henüz hastaneye bile gelemeden kucağıma verilen bir bebek vardı. Meğer bu planlarım sadece hayallerde kalacakmış...
Bu0 hamilelik süreci bana hayatta her şeyin planladığım gibi gidemeyeceğini 38. haftamda yeniden öğretmiş oldu.
Hamileliğimin 27. haftasından beri yatmamdan sebeptir ki 37. haftanın ortalarında içten içe artık Efe doğsun istiyordum. Sabrım o kadar tükenmişti ki normal doğum konusunda çok istekli olmama rağmen 'acaba...?' diye düşünmeye de başladım. Doktorumla bu sıkıntımı ve sezeryan olasılığımı paylaştığımda ''Sezeryan senin isteğinle yapabileceğim bir şey değil. Her şey yolunda olduğu sürece normal doğum yapacağız.'' diyerek bir kere daha kendisine güvenmemi sağladı. Ancak durum kendisinin de kontrolü dışına çıktı. Kullandığım ilaçlar, hareketsizlik ve 27. haftadan beri gerçekleşen bir çok durum sebebiyle Efe doğum kanalına girme konusunda inatçıydı. Başı aşağıda bile değildi yan bir pozisyondaydı. Hareketsizliğim ağrılara sebep oluyordu. Bu sebeple çatı muayenesini bile çok zor geçirdim. Doktorum tüm bu sebepler bir araya gelince 38. haftamda ''Doğumu haftaya sezeryan ile gerçekleştirebiliriz.'' dedi. Bir yandan artık önümde bir tarih vardı, sıkıntılar geride kalacaktı, bir diğer yandansa hamile olduğum süreç boyunca kendimi ameliyat ihtimaline hiç hazırlamamıştım. Bebeğime doğal yollardan kavuşmak istiyordum. Hele onu ilk görememe ihtimali beni kahrediyordu! Ona kavuştuğumda narkoz etkisi altında olmak istemiyordum! Hızlı bir araştırmaya başladım. ''Sezeryan'' kararını duyduğum anda aklımda beliren epidural seçeneğini araştırdıkça daha çok benimsedim. Doktoruma kararımı açıkladıktan sonra ameliyathanedeki anestezi uzmanlarıyla görüşüp onların da yönlendirmesiyle kombine spinal epidural yaptırma kararı aldım.
20 Mayıs sabahı uyandığımda içimde tatlı bir heyecan ve onu takip eden hafif bir korku vardı. Ameliyat konusunu kafaya çok takmak istemiyordum ama yine de bu süreçte her şey o kadar isteğim dışında gerçekleşmişti ki 'ya ameliyat iyi gitmezse...' kaygısı da içimde bir yerlerde yoktu desem yalan söylemiş olurum. Sezeryan 13:00 da gerçekleşecekti.12 saatlik açlık ve susuzlukla sabah 09:00'da hastanedeydim. Odamıza yerleştik. Bir hemşire gelip bir dolu detay soru sordu. Daha sonra başka bir hemşire gelip koluma damar yolu açmak istedi, yerini kabul etmeyerek damar yolunu elimin üzerinden açtırdım (hastane deneyimi diye bir şey var:)) Soyunup dökünüp çirkin ameliyat kostümümü giydim. Varsa ojelerimi, makyajımı, tokamı, takımı-tukumu hatta lenslerimi bile çıkarmamı söylediler. Yeni fön çektirdiğim saçlarımı da bir bonenin içine sokuşturdular. Odamdaki yatağımla beni ameliyathane odasına sürüklerken canım arkadaşlarıma, aileme, sevdiklerime el salladım. Bir garip oldu içim. Murat'a bakıp gözlerinin dolu dolu olduğunu görünce daha fazla da uzatmadım.
Ameliyathaneye girdiğimizde önce bir bekleme alanına aldılar beni. Bir yarım saat kadar bekledim. Ameliyata girip çıkanlar, narkozdan ayılanlar... Burada heyecanımın artması gerekirdi aslında ama tam tersi bir etki yarattı bende. Çok uzun süredir ilk kez karnımdaki mucizemle başbaşaydım. Bir kaç dakika sonra o artık karnımda olmayacaktı bu sebeple aynı vücudu paylaştığımız son dakikalardı bunlar, keyfini çıkardım. ''Ameliyathane hazır'' diye bir hastabakıcı ve hemşire geldi beni ameliyathaneye götürdüler. Artık heyecanım bayaa bayaa başlamıştı. Ameliyathane buz gibiydi. Her şey metalik bir renkte, teypte muhtemelen anestezi uzmanının koyduğu bir cd. Çalan müziği beğenmesem değiştirirdim ama beğendim sorun çıkarmadım çok şükür :) Kocaman karnımla ameliyat masasına oturmamı söylediler. O sırada doktorum henüz gelmemişti. Ameliyat masasına oturdum. Sabit kalmam için önümde duran hastabakıcıdan destek almamı istediler. Bayaa bi samimi oldum adamcağızla :) Öncelikle uyuşturucu bir iğne yapacaklarını sonra da epidural uygulamasını yapacaklarını bu sebeple kamburumu çıkararak öne doğru eğilmemi söylediler. Yapılan ilk uygulamada da ikinci uygulamada da canımın çok yandığını söyleyemeyeceğim. Ben ki Efe'nin ciğer gelişimi için ne iğneler yedim, oğluma kavuşmama azıcık bir şey kalmışken yapılan o epidural vız geldi. Merak edenler için acısı kan aldırmaktan daha fazla ama yakıcı bir antibiyotik iğnesinden daha az, ortada bir yerde :) Daha sonra beni yatırdılar. ''Bir sıcaklık hissedeceksin.'' dediler. Evet bir sıcaklık hissetmeye başladım. Ameliyathanenin soğuğunda çok da güzel geldi:); ancak tam bir hissizlik duygusu yaşamadım. Dokunmaları falan epey bir hissediyordum. Özellikle hissettiklerimi detaylandırarak anlattım anestezi uzmanına. ''Normal'' dedi. ''Baskı şeklinde hissedeceksin ancak ağrı duymayacaksın.'' Tam korkmaya mı başlasam? diye düşündüğüm bir noktada sevgili doğum fotoğrafçım Esra yanımdaydı. Kendisi doğumda bir fotoğrafçı olmanın ötesine geçti benim için. Arkadaşım, annem, eşim herşeyim oldu. Hem de bu insanların heyecansız olan versiyonundan :) Uyuşma süreci bittikten sonra doktorum Mehtap Hanım geldi ve ''Sezin anne olmaya hazır mısın?'' dedi. ''Uzun süredir.'' diyebildim yarı heyecanla. Mehtap hanım önüme gerilen örtünün arkasında kaybolurken anormal bir mide bulantısı başladı bir anda baş dönmesiyle karışık. ''Midem çok kötü'' diyebilmem bile bayaa zor oldu. Epiduralin yan etkisiymiş. ''İki dakika dayanabilirsen mide bulantısına hemen bir ilaç vereceğiz damardan.'' dediler. ''Ben 17 hafta kustum iki dakika dayanabilirim.'' diye ukalalığımı da yaptım :) Gerçekten de bir kaç dakika içinde mide bulantım ve öğürtülerim son buldu. Şimdi ufak dokunuşlar hissetmeye (ağrı sancı kesinlikle değil sadece dokunuş) ve ufak ufak sallanmaya başladım. Esra'ya baktım ''Eve döndüğümüzde yemek yapacak malzeme var mı acaba patates falan aldık mı eve?'' dedim (Esra ameliyata girmeden aklını ameliyat anından uzaklaştırmak istediğinde başka bir şeyler düşün ne biliyim evde buzdolabında ne var ne yok ona falan odaklan demişti hemen yerine getirdim önerisini:))
Esra heyecanlanmaya başladığımı anladığı için ''Henüz kesilecek bölgeyi temizliyorlar operasyon başlamadı.'' diye bilgi verdi bana. Kandırılmışım! Esra bunları derken herkesin yüzünde ufak bir ışıma belirtisi gördüm. Efe Bey'in artık karnımda olmadığını da bu noktada anladım. Aceleciliğim sebebiyle ''Ağlamadı ama??? Neden ağlamıyor???'' diyip duruyordum. Anestezi uzmanı ''kordon boynunun orada Mehtap hanım oradan kurtarıyor'' diye şu an düşündüğümde bence vermemesi gereken bir bilgiyi paylaştı...
Ve o ağlama sesi...
Hayatımda duyduğum en güzel ses...
Bir havluya sardılar onu ve yüzü yüzüme bakacak şekilde getirdiler yanıma.
Koku...
Bebek kokusu değil sadece, Efe'nin kokusu...
Saçlar,o burun, o buruş buruş yüz... Sanki onu hep tanıyor gibiydim. Bir kere bile ''Neye benziyor?'' diye bakmadım.Zaten biliyordum. Sanki aylardır şeffaftı karnım ve ben görüyordum onu. Ağzını burnunu tanıyordum.
''Hadi öpüşün koklaşın biraz.'' dedi Esra.
''Hoşgeldin Annem...'' dedim gözyaşlarıyla. ''Hoşgeldin...''
Öpüşme anlarımız bittikten sonra yine görebileceğim bir yere ilk kontrolü için aldılar. Doktorumuz Murat bey ciğerlerini dinliyor, ağzının içini kontrol ediyor evirip çeviriyordu ufaklığı. Belki otuz kez ''İyi mi sağlıklı mı?'' diye sormuşumdur adama. Belki 30 kez de cevap verdi gerçekten hatırlamıyorum. ''Çok sağlıklı.'' dediği kaçıncı seferde tatmin oldum neyseki. Hemşire kucağına aldı oğlumu. ''Artık götürüyoruz Efe'yi'' dedi. Parmaklarımla parmaklarına dokundum hafifçe, ''Babana selam söyle olur mu?'' diyebildim. Anestezi uzmanı ''Şimdi azıcık uyutacağız seni.'' dedi. Kontrolcü yanım tekrar devreye girip ''bilincimi kaybetmek istemiyorum uyumayacağım.'' dedim. Pek kaale almamış olacaklar ki beni bundan sonraki kısımda bekleme odasındaydım :) Bir süre sonra yine hemşire ve hastabakıcı gelip ''Odaya çıkıyoruz.'' dediler. Ameliyathanenin kapısından çıktığımızda Murat, babam ve annem beni bekliyorlardı. ''Ne kadar güzel gördünüz mü?'' dedim. Sonraki yarım saat boyunca da gördüğüm herkese ''Ne kadar güzel gördünüz mü?'' diye tekrarlayıp durdum.
Odama gittikten kısa bir süre sonra oğlumu getirdiler.
Yine gözyaşlarım..
Yine o aynı duygular...
Artık normal doğummuş, sezeryanmış, narkozmuş, epiduralmiş hiç birinin bir önemi yoktu. Yaşadığım bu duygunun yanında aslında dokuz ay boyunca kurguladığım düşündüğüm her şeyin ne kadar detay ve ne kadar anlamsız olduğunu gördüm. Artık yapılan doğumlara doğru doğum yanlış doğum olarak bakamıyorum. Benim için tek bir doğum yöntemi var artık: mutlu doğum. Ve bence bebeğinizi sağlıklı bir şekilde kucağınıza aldığınız her doğum hikayesi mutlu bir doğum hikayesidir.
Herkese mutlu bir doğum dilerim!

Epidural sezeryan, iyileşme süreci ve merak ettiğiniz tüm detaylarla ilgili bilgi almak icin paylasananne@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

Tavsiyeler:

* Damar yolumu elimin üzerinden açmalarını istemem bilinçli bir istekti. Kolun iç kısmına açılan damar yolu hareketi çok kısıtlıyor. Doğum sonrası bebeğinizle haşır neşir olacak bol bol emzireceksiniz bu sebeple damar yolunuzun yeri oldukça önemli.
*Ne şekilde doğum yapacak olursanız olun hastaneden mutlaka bilgi talep edin! Doktorunuzla, anestezi uzmanınızla konuşun. Merakınız varsa ameliyathaneyi bile görmeyi isteyebilirsiniz.
*Doğum fotoğrafçınızı çok iyi seçin. Esra Nalbantoğlu benim tesadüf eseri seçtiğim bir isimdir. Kendisiyle çalışmış olmaktan bir kere bile pişman olmadım. Oğlumun doğum günü için bir araya geleceğimiz zamanı iple çekiyorum.
*Epidural ile doğum yaptıysanız baş ağrılarından korunmanızın tek yolu bol su içmek. Sıvı tüketme iznim çıktığı anda şişe şişe su içtim. Normalde ilaçların yan etkilerini inanılmaz yaşarım, baş ağrısından yırttığıma hala inanamıyorum.
*Sezeryan sonrası çabuk iyileşmek için olabildiğince çabuk yürümeye başlayın. Ben ağrılı bir hastaydım buna rağmen azmettim eşimin koluna girip minik adımlarla da olsa yürüdüm. İyileşme süreciniz sizin elinizde bunu sakın unut
mayın!

18 Ekim 2013 Cuma

''Seni Bekliyoruz EFE!'' partisi


Babyshower dediğimiz olayın ne kadar önemli olduğunu olayın içerisindeyken kavrayamıyoruz aslında. Bebişler doğduktan sonra kendimize ayırdığımız vakit o kadar azalıyor ki insanın geriye bakıp ''iyi ki yapmışım'' diyeceği şeylerden biri bence bebek partisi. Ben erken doğum tehditiyle sürekli yatmak durumundaydım ama yine de inatla yaptım partimi o yüzden sizlere de tavsiyem bu tatlı koşturmayı atlamamanız olacak.
Babyshower hazırlamak kolay bir iş diyemeyeceğim. Zira benim gibi organizasyon delisi bir insansanız düşünülecek çok detay var. Öncelikle partinize bir tema seçmeniz gerekiyor. Bu temayı seçtiğinizde işiniz kolaylaşacak çünkü partinizi bu tema çevresinde şekillendireceksiniz e dolayısıyla da her bir konu başlığında ''bunu mu alsaydım yoksa bunu mu?'' diye düşünmeyeceksiniz.
Ben partim için pek sevdiğim ''bebek ayak izi'' temasını seçtim. Erkek bebek diyince direk ''mavi'' özdeşleştirmesini sevmediğim için de araya elimden geldiğince farklı renklerle kombinasyonlar yapmaya çalıştım.
Babyshower afişimi, tabak, bardak ve peçetelerimi İngilterede bir internet sitesinden seçtim.İngiltere'de yaşayan güzel arkadaşım Pınar'ım sağolsun orada tüm envanter kontrolünü yapıp bana yolladı malzemelerimi. İngilterede alışveriş yaptığım yerden aynı konseptte pipetler bulamadığım için ''bebek ayak izi'' temasını bozmadan burada etiketler yaptırıp pipetlerimi de süsledim. Böylelikle aynı yerden almadığım eşyalarda bile aynı çizgide ilerleyebildim. Etiketleri burada yaptırmamın bir başka güzelliği de partimi özelleştirebilmem oldu. ''Seni bekliyoruz EFE!'' konseptimiz de böylelikle ortaya çıktı.


Ayak izi temamızı kapımızın dışına bir afiş şeklinde de uyguladık. O dönemler yattığım için bütün bu organizasyonu evden halletmem gerekiyordu ve çok şanslıydım ki dostlarım hep yardım etti. Tasarladığımız kapı afişimizi ve fotograf çekimi için çerçevemizi bir günde hallettirdi canım arkadaşım Ayşe'm. ''Gelirken yanında getirirsin'' dememi de dinlemeyip adresime kargoladı ''Önden gelsin ne olur ne olmaz'' diyerek.
Kapı afişimiz bence partinin en güzel detayıydı, o gün gelen misafirlerimiz tüm güzel dileklerini yazdılar afiş üzerine. Biz de hemen çerçevelettik. Bugün oğlumun odasında en sevdiğim detay, oğluma da muazzam bir hatıra kalmış oldu.







Pastamızda da bebeğimizin ayağını unutmadık tabiii :)





Benim için en önemli detaylardan biri de şüphesiz gelecek misafirlere vereceğim hediyelerdi. Hem benden ve oğlumdan bir hatıra kalsın istedim hem de bize değer verip geldikleri için teşekkür etmenin en güzel yolu diye düşündüm. O dönem başıma gelen türlü olay sebebiyle ve herkesin sürekli ''Nazar deydiiiiiii'' demesini de dikkate alarak kırmızı ipli mavi nazar boncuklu bileklikler yaptırdık. Bilekleri yine İngiltereden gelen üzerinde ''İt's a boy!'' yazan tül keseciklere koydum. Tabiii bunlara da özelleştirmek için Türkiye'de etiket yaptırdım. Etiketimle kapıda afiş logosu bire bir aynı oldu. Bütün bir akşam boyunca kendi ellerimle zımbaladım yattığım yerden :) Hediyeleri annemin süslediği bir sepetin içinden dağıttım, yanlarında da ''teşekkür'' notları verdim misafilerimize. 35 tane kartı kişiye özel yazdım valla :)


Evi süslemek için sevgili eşim bol bol tül aldı bize. Annem merdivenleri, şömineyi hatta benim oturduğum koltuğu bile bu tüllerle süsledi :) süsleri çok abartmak istemedik ama çok cılız da durmasın diye folyo balon siparişi verdim. İyi ki de vermişim! 2 ay sönmedi o balonlar Efe eve geldiğinde de hoşgeldin balonu olarak kullandık.





Bütün bunlar çok iyi çok hoş ama unutmayın bu partide evinizi süslemek kadar kendinizi süslemek de önemli! Karınlar kocaman, kıyafetler kısıtlı. Bu sebeple kıyafet dışında bir farklılaşmaya gitmenizi öneririm. Ben başımdaki ''Mom To Be'' tacını çok severek yaptırdım. Güzel de oldu yaniii ....



Daha detaylı bilgi almak isterseniz, merak ettiğiniz bir konu olursa bana paylasananne@gmail.com adresinden mail atarak ulaşabilirsiniz!