20 Mart 2015 Cuma

Hoş Mu Geldin 2 Yaş?


Tam anlaşmıştım kendimle.
‘’Çocuğun en zor zamanı ilk 6 ayıymış. Sonra her şey git gide kolaylaşıyormuş.’’ demiştim.
‘’Yürüyünce göreceksin sen’’ diyenlere inat, yürümesiyle birlikte hayat kolaylaştığında ‘’Aha bizim sistem ters çalışıyor’’ diye düşünmüştüm.
Gelin görün ki 2 yaşına tam olarak 2 ay kaldı Efe’nin ve hayat daha zor olamaz!
Sendrom mudur, isyan mıdır nedir düşündüm bir süre. Benimle aynı şeyi yaşayan anneleri gördüğümde ‘’Ah kıyamam’’ diyemedim ne yalan söyleyeyim, sevindim. İnsan zorluklarında iş birlikçi arar ya yanına öyle bir hesap benimki de…
Efe’nin ‘’hayır’’ dönemi, isyanları aslında 13. ayda başladı.
‘’Erken 2 yaş sendromu’’ dedi doktorumuz. ‘’Korkmayın bu demektir ki 2 yaşına doğru kendine gelecek, siz 2 yaş sendromunu hafif atlatanlardan olacaksınız.’’ Öyle olmadı J
Konuşma ve kendini ifade etme olayı artıkça bu durum azalacağına yükselişe geçti. Artık kelimelerle de karşılık vermeye başladı çünkü küçük adam…
Üstünü giydirmek yarım saat…
Çıkarmak 1 saat…
Altını değiştirmek ağlama krizleri…
Uyku! Söylemiyorum bile! 8 buçukta uyuyan çocuk 11leri görür oldu. Eve geldiği anda pazarlığa başlıyor zaten ‘’Süt içmem! Yatmam! Gözümü kapamam! Uyumam’’
İstemediği bir şey olduğunda veya istediği şey olmadığında kendini yere atmalar, üstüne tekme tokat yumruk, vurmalar…
Bir yere kadar normal karşılıyor insan elbette. Ancak gelin görün benim bebe kreşe gidiyor ve oranın da kuralları var, hayatı devam ettirmek için belirli bir disiplini var. Öğretmenleriyle konuştum bir kaç defa onlar da çok anlayışlı ‘’Süreç…’’ olarak bakıyorlar bu döneme. Tabii kendilerine göre belirli bir tutumları var.
Kreşte bir tutum evde bir tutum…
Ben de dedim ki her şeyden önce bu tutumlar aynı olmalı. Herkes başka türlü yaklaşırsa iyice aklı karışacak bebenin e haliyle bu olaylar da git gide fazlalaşacak.
Hafta başında okul pedagoguyla görüşmeye gittim.
Çok şey öğrendim.
Çok ders çıkardım.
Sizlere de faydası olacağını düşündüğüm bu bilgileri madde madde paylaşmak da boynumun borcu elbette.
 
·         Çocuğumuz ağlayarak bir şey istediğinde kesinlikle vermiyoruz, yapmıyoruz! Bu inatlaşmak değil. Bu orta yol bulma çabası sadece. İstediği şey için kendini yerlere atarken yanına gidiyoruz, ona dokunuyoruz. ‘’Seni çok seviyorum ama bu davranışını sevmiyorum!’’ diyoruz. Daha sonra geri çekiliyoruz. ‘’Ağlaman bittiğinde yanıma gelebilirsin’’ diyerek onu biraz kendi haline bırakıyoruz. Ağlaması bittiğinde ‘’Çok şükür bitti unuttu gitti’’ diye düşünmüyoruz, konuyu tekrar açıyoruz ve ortak bir nokta buluyoruz. Örneğin: İstediği şey bir bisküvi olsun. Ağlarken bunu vermeyin. Ağlaması kesildikten sonra yanına gidip bunun yarısını uzatıp ‘’Demin ağlaman yanlıştı’’ diye durumu anlattıktan sonra ‘’Yarısını yiyebilirsin.’’ diyerek çocuğunuzla anlaşın. Bu sayede çocuk bir şey istediğinde ‘’Kesinlikle alamayacağım için ağlıyorum’’ diye düşünmek yerine orta bir nokta bulmak adına sizinle iletişim kuracak.
 
·         Taktik farklılaştırıyoruz ama taktik değiştirmiyoruz! Ağlama ertesi gün aynı koşullarda yine aynı şekilde devam ederse yine yanına gidiyoruz yine dokunuyoruz; ancak bir gün daha aynı şekilde devam ederse bu sefer yanına gitmiyor direk köşemize çekiliyoruz. ‘’Seni seviyorum ama bu davranışı sevmiyorum’’u bu sefer uzaktan söylüyoruz. Tıpkı uyku eğitimi gibi bu da ilk gün yarım saat ağlamayla devam edebilirken ikinci üçüncü gün süre olarak düşüşe geçiyor. Bütün bunları yaparken en büyük düşmanımızda tam bir değişiklik! Eğer çocuğumuz ağlıyor diye ilk gün izlediğimiz yöntemi siler ''Bir günlüğüne ara verdim'' dersek o zaman aslında iyilik değil kötülük yapıp karışık mesajlar yolluyoruz.
 
 
·         Sesimizi kesinlikle yükseltmiyoruz! ‘’Öfke inanılmaz derece bulaşıcı bir duygudur!’’ dedi pedagogumuz. ‘’O ağladı, siz ses yükselttiniz. Bir sonraki sefer o bağıracak siz ağlayacaksınız bu böyle devam edecek.’’ Ses yükseltmek yerine kızgınlık, üzgünlük, can yanması vb (konu neyse) bunu yüzümüzle belirtiyoruz. Kızdığımız bir şeyde kızgın bir yüz ifadesi, bizi üzdüyse üzgün bir yüz ifadesi oluşturuyoruz. Bunun en büyük sebebi çocukların bu yaşlarda daha çok görsel verileri anlamlandırması. Dediklerinizden çok mimikleriniz jestleriniz önemli onun için.
 
·         Yanlış bir davranış yaptığında ‘’Yaramazlık yapma!’’ gibi tanımsız bir cümle kullanmıyoruz! O henüz yaramazlık kavramını bilmiyor!  Dolayısıyla siz ‘’Yaramazlık yapma!’’ dediğinizde son yaptığı 2-3 davranışa gidiyor aklı. ‘’Yemek yedim…Sonra yemek yediğim tabağı kırdım…Sonra su içtim! Acaba bunun hangisi yaramazlık?’’ diye soruyor kendine ve anlamlandıramıyor. Bunun yerine kızdığınız, üzüldüğünüz şey her neyse bu durumu net bir şekilde açıklamanız çok önemli!
 
 
·         Bize her ters gelen durumu kısıtlamıyoruz, sürekli ‘’hayır’’ demiyoruz! Çocuğun yere bir şeyler atması, üzerine yemekleri bilinçli olarak dökmesi bize ‘’yaramazlık’’ (!) olarak görünebilir; ancak durum aslında böyle değildir. Çocuk bizim ‘’yaramazlık’’ olarak tanımladığımız şeyleri yaparken aslında bir çok yeteneğini geliştirir. Örneğin: Üzerine yoğurdu bilinçli olarak döktüğünü düşünelim. Hiç birimizin hoşuna gitmeyecektir bu davranış; ancak bu hareketi yaparken aslında onun algısı açık ve katı, sıvı, akışkan kavramları beynine kazıyor, yani aslında öğreniyor. Dolayısıyla öğrenmeyle ilişkili olaylarda bir kaç defa izin verip ondan sonra müdahale ederek bunun yanlış olduğunu söylemek çocuğa da alan ve öğrenme fırsatı tanıyor.
·         Öğretici akademik aktiviteleri sabah yapıyoruz, akşamsa enerji atıyoruz! Özellikle yatma saatinden 1-2 saat önce çocuk için tamamen bir aktivite saati olmalı. Aktivite darken bu akademik aktivite değil. Koşturmak, dans etmek, boğuşmak vb. aktiviteler onun gün boyunca biriktirdiği enerjiyi atmasını sağlayacaktır. Uyku öncesi yorulmasını sağlayacaktır. Bu enerjiyi atarken çocuğumuzla fiziksel temas kuruyoruz.
 
·         Aralarda istisnalar yapabiliyoruz! Çocuğumuz (bknz. Efe) giyinmeyi, alt değiştirmeyi kesinlikle reddediyorsa ve bu henüz anlatarak ikna boyutunda değilse bu tarz işleri onun dikkatini dağatarak yapabiliriz. Kendimden örnek vermek gerekirse son 1 haftadır Efe’nin üstünü değiştirmem gerektiğinde perdeleri açıp arabaları izletiyorum, kedileri gösteriyorum. Aklı oradayken ve dikkati bu duruma yoğunlaşmışken onunla inatlaşmadan yapıyorum bunu. Aslında psikolojik olarak çok onaylanmıyor bu bir nevi ‘’kandırma’’ olayına giriyor; ancak dönemsel belirli bir şeye karşı bir inat geliştirdiyse biz de inatlaşmak yerine ‘’akıl dağıtabiliyoruz’’
 
 
·         Vurma durumu olduğunda gülmüyoruz, bağırmıyoruz, gerisin geri vurmuyoruz(yapmadığınızı biliyorum tabiki ama hatırlamakta fayda var J). Bunun yerine üzgün bir ifadeye bürünüyor ve canımızın yandığını anlatıyoruz. Devam ederse kendimizi geri çekiyor ve bizden özür dilemesini (gönül almasını) bekliyoruz.
 
·         Anne baba kesinlikle hem fikir oluyoruz, birbirimizin aksi şeyler söylemiyoruz ve yapmıyoruz! Annenin hayır dediği bir şeyi babanın yapması (veya tam aksi) çocuk da bir fikir karmaşası yaratıyor. Bu sebeple çocuğumuzla ilgili sınırları belirlemeden, sınırlarla ilgili biz hem fikir oluyoruz. İyi polis kötü polis olayı yok! Ben ittim sen tuttun olayı yok! Herhangi bir durumda istemeden aksi bir şey gelişirse bunu çocuğun yanında ‘’Ben hayır dedim sen evet dedin’’ diye tartışmıyoruz, sonradan aramızda hallediyoruz. Çünkü çocuklar bu tartışmaların da farkındalar.
 
 
Bu tarz pedogojik yaklaşımlarla ilgili zaman zaman yorumlar görüyorum ‘’Eskiden bunlar mı vardı?’’ ‘’Biz böyle mi büyüdük?’’ diye. Bu yaklaşımı kesinlikle onaylamıyorum! Bizim zamanımızda varolmayan bir çok çevresel faktör şu anda var ve çocuklarımızı bire bir etkiliyor. Bizim zamanımızdaki gelişimimizle şu an çocuklarımızın gelişimi aynı değil. Dünya farklılaşıyor, çocuklar farklılaşıyor, biz farklıyız artık! Dolayısıyla bilmek ve uygulamaya çalışmak, zaman zaman yanlış yaparak doğruyu bulmak, yanlış yaptıysak da ‘’en iyisini denedim ve deniyorum’’ demek çok önemli.
 
Nice sendromlu yaşlara! J

3 yorum:

  1. Şu dönem aynı problemleri yaşıyoruz. Oğlum 17 aylık. Paylaşım için teşekkürler. Bir arkadaşımla sohbet ediyor gibi okudum yazınızı...

    YanıtlaSil
  2. Istanbuldan hamile kalmak isteyen bayanlar arayin yardimci olayim 0539 700 17 81

    YanıtlaSil
  3. Merhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
    0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.

    Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler

    * Evli Çiftlere 3.TEK ERKEĞİM!

    * Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan

    * Tost olmayı arzulayan bayanlar

    * Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler

    * Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler

    * 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    YanıtlaSil